• On Yedinci Bölüm •

30.3K 1.6K 331
                                    

     Lina   

  "Efendim Hüma?"

  "Neredesin?"

  Merakla kaşlarımı çattım. "Bir otelde."

  "Yanına geleceğim, bana adresi ver."

  "Gelmeni istemiyorum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var."

  Hüma, "Bana adresi ver!" diye bağırınca, telefonu kendimden uzaklaştırma ihtiyacı duydum.

  "Şey, pekala. Adresi mesaj atarım."

  "Tamam, çabuk."

  Aramayı sonlandırıp Hüma'ya otelin adresini mesaj olarak gönderdim.

  Yatağa uzanıp dizlerimi karnıma kadar çektim. Şimdi ne yapacaktım? Yakın zamanda anne olmak planlarımın arasında yer almasa da bu konuya hep sıcak bakmıştım. Ama ortada kalacağım aklımın ucundan geçmezdi.

  Dizlerimi kendimden uzaklaştırıp ellerimi karnıma yerleştirdim. "Merhaba pirinç tanesi... Sana harika bir anne olmak için elimden geleni yapacağım. Sen ve ben, her şeye göğüs gereceğiz birlikte. Ne deden, ne de baban seni benden ayıramayacak. Sen yeter ki sağlıcakla gel dünyaya."

  Özgürlüğünü ilan eden birkaç damla gözyaşım yastığa damlarken, titrek nefesim dudaklarımdan firar etti. Ağlamayacaktım, ağlamamalıydım. Yeterince ağlamıştım. Pars için yeterince gözyaşı dökmüştüm. Bebeğim için güçlü olmalıydım artık.

  Doğrulup oturdum ve elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Bugün gördüklerimi düşündüm. Pars'ın telaşlı yüz ifadesi, bana tuhaf bir şey hissettirmişti. Alev'i çok önemsemişti hiç şüphesiz ve her ne kadar kabul etmese de, onu önemsemeye devam ediyordu. Birlikte bir geçmişleri vardı en nihayetinde. Ben ise Pars'ın hayatında kısacık bir süre bulunmuştum. İntikam planının parçasıydım. Amacına ulaşması için sadece araçtım. Benimle bir gelecek hayali kurmamıştı, her şey plansız olmuştu. Ama Alev, o farklıydı. Onunla ilgili onlarca plan yapmıştı Pars. Alev gitmeseydi, şu anda Pars'ın bebeğini taşıyan o olurdu, ben değil. Yine de Pars ona kıyamıyordu işte. Tabi ki de hamile bir kadına yardım etmesi gerekirdi ama sıradan bir insan için bu kadar endişelenmezdi. Alev onun için sıradan değildi. Ve ben, belki de hiçbir zaman Alev kadar kıymetli olmadım onun için. Kim bilir?

  Zaman akıp giderken orada öylece oturdum. Pars'ı düşündüm. Ona bebek haberini verememenin beni ne kadar üzdüğünü düşündüm. Ama o, Alev ile o kadar meşguldü ki, bana ne için geldiğimi sormamıştı bile. Ne bekliyordum ki? Adam beni sevmediğini söylemişti. Beni, ona en çok ihtiyaç duyduğum anda bırakıp gitmişti.

  Kapının tıklatıldığını duyduğumda yavaşça yerimden kalktım. Hüma gelmiş olmalıydı. Dalgın bir şekilde kapıyı açtığımda ise, şaşkınlıkla olduğum yere çakılı kaldım. Pars, ellerini kapı pervazına yaslamış, doğrudan bana bakıyordu. Siyah kaşları öfkesini vurgularcasına çatılmıştı. Bakışları beni delip geçiyordu sanki.

  "Bana nasıl söylemezsin?" diye sordu. "Baba olacağımı bana nasıl söylemezsin?"

  "Sana söylemek için geldim ama oldukça meşguldün. Malum, diğer bebeğinin annesiyle ilgileniyordun!"

  Ellerini kapı pervazından uzaklaştırıp içeri doğru adım attı. "Buna inanmadığını biliyorum Lina! O bebek benden değil, bunu çok iyi biliyorsun!"

  "Hayır, bilmiyorum. O gece benden sonra ne olduğunu bilmediğim gibi!"

  "Sen ne saçmalıyorsun? O zaman ben de seni karnındaki bebeğin Güney'den olmasıyla mı suçlamalıyım?"

Tatlı EsaretWhere stories live. Discover now