• On Dördüncü Bölüm •

31.6K 1.5K 187
                                    

     Güney 

    Yaklaşık bir ay sonra...

  Alev, ellerini karnının üzerinde birleştirip, "Bunu benden isteme!" dedi. "Yapamam!"

  "Yapacaksın Alev. Eğer o çocuğu doğurmak istiyorsan, yapacaksın. Eğer söylediklerimi yapmazsan, sonuçlarına katlanırsın. Kim bilir, belki bir gün eve girdiğinde bir misafirle karşılaşırsın. O misafir seni bayıltır, gözlerini açtığında ise, artık anne adayı değilsindir. Emin ol paranın açamayacağı kapı yok. Beni buna zorlama!"

  "O senin de bebeğin Güney! Bunu nasıl yaparsın? Senden bir şey beklemiyorum, onu tek başıma büyüteceğim ama benden onu aldırmamı isteyemezsin!"

  "Aldır demiyorum Alev. Eğer söylediklerimi yapmazsın, bebeğine veda et diyorum."

  Alev, akan gözyaşlarını parmaklarıyla silip bir süre boş gözlerle etrafa baktı. Bebek istemiyordum, hayır. Zaten Alev'in de benimle bir derdi yoktu. Ama onun bu yeni zaafını fırsata çevirmem gerekirdi. Onu bir kez daha yalan söylemeye ikna edebilirdim. Sonra istediği özgürlüğü ona verirdim.

  Alev, yaklaşık bir aylık hamileydi ve bebeğin biyolojik babası bendim. İstanbul'dan ayrıldığından beri onu takip ettiriyordum. Yine bana kafayı takmasından endişeleniyordum işin aslı. Takip ettirirken ise, onun hamile olduğunu öğrendim. Alev, bebeği benden saklamak ve tek başına büyütmek istediyse de, saklamak kısmını başaramamıştı ama yine de isterse bebeği kendi başına büyütebilirdi. Tabi önce onu doğurması gerekiyordu. Bunun için de, söylediklerimi yapmalıydı. Onu konuşmak için İstanbul'a gelmeye ikna etmiştim. Minik bir yalan söylemeye de ikna edebilirdim.

  "Bunu yapamam, anla beni! Onun hayatını yeterince mahvettim. Nihayet mutlu olabileceği birini bulmuşken, yine aynı şeyi yapamam! Madem Lina'yı sevmiyorsun, neden onları ayırmaya çalışıyorsun? Bırak mutlu olsunlar! Eğer her şey senin söylediğin gibiyse, Pars Lina'yı sırf intikam için kaçırmış olsa bile, ona değer verdiği çok açık. Pars'ı iyi tanırım! Bana bile öyle bakmazdı o. Ve Lina... Kadın, kadını anlar. O da aşık Pars'a. Ne bu inat Güney? Ne bu kin? Bırak mutlu olsunlar!"

  Geçen akşam yemekteyken, babamın söyledikleri geldi aklıma. "Bir işi beceremedin," demişti. "O kızı elinde tutamadın. Önder ile konuştuk bugün, damadına ortaklık teklif edecekmiş. Eğer kabul ederse, belki ileride işlerin hepsini ona verirmiş. O adamın yerinde sen olabilirdin! Beceriksiz! İkna edemedin o kızı evlenmeye. Şimdi para içinde yüzüyorduk hepimiz!"

  Gözlerimi kırpıştırdım. Bakışlarımı Alev'e çevirdim. "Sana söyleyeceğimi söyledim Alev. Ya dediklerimi yaparsın, ya da bebeğine veda edersin."

  "Babası senin gibi iğrenç bir adam olsa da, yavrumun canına kıymana izin vermem! Hem onlar ayrılsalar bile Lina seni asla kabul etmeyecek."

  "Bu benim sorunum. İlk olarak ayrılmalarını sağlayacağım."

  "Unuttuğun bir şey var Güney. Pars her şeyi biliyor ve fazlasıyla zeki bir adam. Senin bu saçma planın onun için hiçbir şey ifade etmeyecek."

  Ayağa kalkıp Alev'e tepeden bir bakış attım. "Önemli olan onun inanması değil. Asıl kandırılması gereken kişiyi kandırmamız yeterli. Birkaç saatin var Alev. Birkaç saat içinde karar ver ve beni ara. Gelip seni alacağım. Eğer cevabın olumsuz olacaksa da, lütfen beni yorma ve İstanbul'da kal." Elimle karnını işaret ettim. "Bu iş de çabucak bitsin."

  Alev, korumacı bir tavırla ellerini karnına yerleştirdi. "Senden nefret ediyorum!"

  "Nefretin benim için hiçbir şey ifade etmiyor!"

  "Lina senin bu yüzünü nasıl göremedi acaba? Hadi ben sana aşıktım, tüm kötü yanlarını görmezden gelmeye çalıştım. Peki o? O nasıl görmedi gerçek yüzünü?"

  "Uzatma Alev. Ben gidiyorum. Dediğim gibi, senden haber bekliyorum."

  Alev, ayağa kalktı. Bitkin görünüyordu. Gözyaşlarını sildi yine. Ağlayan kadınları hiç sevmezdim. Ki konu Alev olunca, ayrı bir tiksinti oluşuyordu içimde.

  "Beklemene gerek yok," dedi, buruk bir ses tonuyla. "Söylediklerini yapacağım."

  Keyifle gülümsedim. İşte bu, uzun zamandır aldığım en güzel haberdi.

  Cebimden telefonumu çıkarıp, Lina ve Pars'ın evini gözetleyen adamımı aradım. Ona, fotoğrafları hazır etmesini ve hızla bana getirmesi gerektiğini söyleyip, aramayı sonlandırdım. Pars'ın evinin pencerelerinin büyük olması ve çoğunlukla perde yerine sadece tülün kapalı olması, işimi epey kolaylaştırmıştı. Gerçi o son olaylardan bir gece öncesinden beri o perdeler hep kapalıydı, tıpkı gece olduğunda evin tüm ışıklarının kapandığı gibi ama elde ettiğim birkaç kanıt, benim için yeterliydi. Alev ve Pars öpüşürken çekilmiş fotoğraflar vardı. Yolun karşısındaki binada, Pars'ın evinin tam karşısında, o evi rahatlıkla gözetleyebileceğim bir katta olan dairemin de katkıları büyüktü tabi.

  Ceketimin iç cebinde sürekli taşımakta olduğum kağıdı çıkarıp baktım. Lina'nın minicik bir hatası, ekmeğime bal sürmekten farksızdı. O gün onu zorla öptüğümde, Pars gittikten sonra bir anlık dalgınlığından faydalanıp kapının üzerindeki anahtarı almıştım. Binanın karşısındaki kafede bir süre beklemiştim. Lina evden ayrıldığı gibi eve girmiş ve bütün evi talan edip, sahte evliliklerine dair bir kanıt aramıştım. Bulduğum şey ise, şüphesiz bana yeterliydi. Elimde tuttuğum evlilik sözleşmesine baktım keyifle. Bu iş, düşündüğümden daha kolay olacaktı.

  Telefonumdan Önder amcayı aradım. Çok geçmeden karşı taraftan sesi duyuldu. "Efendim Güney?"

  Telaşlı bir ses tonuyla, "Konuşmamız gereken çok önemli bir şey var, Önder amca!" dedim. "Konu... Konu Lina!"

Tatlı EsaretWhere stories live. Discover now