• On Dokuzuncu Bölüm •

29.5K 1.5K 150
                                    

     Pars 

  Bazı anlar olur ya hani, bir saniye bile birkaç dakika gibi gelebilir, belki daha fazla... Zaman havada asılı kalmıştır. Bu kısacık an öylesine kıymetlidir ki kimi zaman...

  Lina'yı, ilk kez yakından gördüğüm anı düşündüm. Arabadan inip tüm asaleti ile kardeşinin yanındaki yerini aldıktan sonra, bir adamın karşısında dikilişini, o adama saçma sapan laflar savurup en sonunda da kaba kuvvete başvuruşunu... Tuhaf bir kadındı Lina hiç şüphesiz. Ama o kısacık anda, hiç kabul etmesem de, ona hayran kalmıştım. Kendini, dahası yakınlarını korumak için kendini öne atmaktan çekinmeyen, cesur bir kadındı. Belki o akşam yaptığı biraz saçmaydı, neticede karşısındaki adam ondan kat kat daha güçlüydü ama bu Lina'yı ilgilendirmemiş gibiydi. Korkup bir köşeye sinmek yerine, cesaret göstermişti. Ve onu korumak için o adamı yere serdiğimde, bakışlarını bana çevirip teşekkür ettiğinde, daha o an içime işlemişti. Kabul etmemiş, görmezden gelmiştim. İçten içe Güney'i kıskanmıştım, böyle bir kadına sahip olduğu için. Nefretim ve intikam alma isteğim büyümüştü. Ama işler hiç düşündüğüm gibi ilerlememişti. Düşündüğümden daha güzel olmuştu.

  Onu zorla nikah masasına oturttuğumda, çoktan pişman olmaya başlamıştım ama geri adım atmamıştım. Beni engelleyen sadece intikam dürtüm değildi, hayır, bu farklı bir şeydi. Zamanla kalıcı bir şeye dönüştü. En nihayetinde de, Lina'nın gitmesini istemediğimi, onu kendime sakladığımı kabullenmiştim. Şükürler olsun ki, Lina da benimle aynı duyguları paylaşıyordu. Gitmek için şansı varken bile beni bırakmamıştı. Sanırım ikimiz de saçma sapan bahanelerin arkasına saklanıp bir arada kalmaya çalışmıştık. Sadece bunu bir anda kabullenememiştik.

  Duvağının arkasından benimkilere kenetlenen gözlerine baktım. İnce tül güzel yüzünü saklayamıyordu.

  Mikrofona doğru eğilip, biraz önce Lina'nın verdiği cevabın aynısını verdim. "Evet!"

  Bütün alanda alkış sesleri yükselirken, ayağımın üzerinde hissettiğim sert baskıyla sesli bir şekilde güldüm. Ayağının ucuyla basmak yerine topuğunu resmen ayağıma bastırmıştı, sevgili karıcığım.

  Birlikte ayağa kalktık. Lina'nın duvağını kaldırıp saçlarının gerisine attım ve alnına bir öpücük bıraktım. Tam dudaklarından da bir öpücük çalacakken, burada yalnız olmadığımız, Önder Bey'in böyle şeylere önem verdiği aklıma geldi. Bu yüzden yanağına minik bir öpücük bırakıp ondan uzaklaştım.

  Ailelerimiz, evlendiğimiz anı görmek istedikleri için formaliteden bir nikah kıyılmıştı. Nikah memurumuz Aslan'dı. Şahitlerimiz ise Hüma ve Çınar'dı. Düğün için hiçbir masraftan kaçınmasam da, Lina'nın isteği üzerine mütevazı bir düğün organize edilmişti. Yeni evimizin bahçesinde, sadece çok yakınlarımızla kutlamıştık evliliğimizi.

  Lina'nın narin elini avucuma alıp, onu dans için ayrılan küçük piste yönlendirdim. Elimi beline yerleştirip onu yavaşça kendime çektim. Boşta olan eli omuzumdaki yerini aldığında, keyifle gülümsedim. Bana dokunması, üzerimde kıyafet varken bile hoşuma gidiyordu.

  "Çok güzelsin," dedim, ela gözlerine bakarak.

  "Çok güzel değilim Pars. Mutlu bir kadınım sadece. Hislerim yüzüme yansıyor."

  Başımı eğip alnımı alnına yasladım. "Diyorum ki, acaba düğünü kısa kesip direkt balayı aşamasına mı geçsek?"

  Sesli bir şekilde güldükten sonra, "Saçmalama," dedi. "Bu bizim düğünümüz."

  "İnan bana, bunun farkındayım."

  Lina ile, Önder Bey yanımıza gelip kızıyla dans etmek istediğini söyleyene kadar uzun süre dans etmiştik. Önder Bey'in isteğini yerine getirip Lina'yı babasının kollarına bıraktım ve bir kenarda dikilip sohbet etmekte olan arkadaşlarımın yanına gittim.

Tatlı EsaretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin