• On Sekizinci Bölüm •

25.7K 1.4K 122
                                    

     Alev 

  Elimdeki ultrason kağıdına bakıyordun keyifle. Son zamanlarda sık sık yaptığım bir şeydi. "Bunca kötülük yapmama rağmen, seni nasıl hak ettim?"

  Ultrason kağıdını çantamın içine düzgünce yerleştirip valizimin kulpunu kavradım sıkıca. Pars'ın evlendiğimiz zaman yaşamamız için satın aldığı evdeydim. Burayı geri almayacaktı, biliyordum. Ben de burada yaşayamazdım. Bu yüzden bu evi satmak ve parasını ihtiyacı olanlara verilmek üzere bir hayır kuruluşuna bağışlamıştım. Bu benim vicdanımı rahatlatmak için yaptığım bir şey değildi, hayır. Sadece, ne bu evi ne de o parayı hak etmediğimi biliyordum ve ihtiyacı olan birilerine gitmesini istiyordum. Eve son kez baktım. Tek tek hevesle aldığımız ama hiç kullanamadığımız eşyalara baktım. Yatak odasına çıkmadım bile.

  Kıymetini bilememiştim onun. Aşk istemiştim ama sevginin de yetebileceğini fark edememiştim. Belki dolu dolu bir mutluluk tatmayacaktım ama mutsuz da olmayacaktım. Bebeğim babasız büyümeyecekti mesela. Ve ömrüm boyunca korunup kollanacaktım. Hata yaptım. Güney'e güvenmek bu güne dek yaptığım en büyük hataydı. Gözlerimi kör etmişti işte, görememiştim gerçek kişiliğini. Neyse ki Lina da kurtulmuştu ondan. Pars'a benim veremediğim her şeyi verebilirdi. Ve Pars... Ona gerçekten aşıktı. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

  Evden çıktığımda, yüzümde hoş bir gülümseme vardı. Güney'in tüm yaptıklarına rağmen Pars ve Lina sorunlarını halletmişlerdi. Düğün hazırlığı içerisindeydiler hatta, bir magazin programında duymuştum. Pars'ın mutlu olacağını bilmek sebepsizce beni de mutlu ediyordu. Öte yandan, kıskanmadan da edemiyordum. Keşke ben de o kadar çok sevilseydim... Ama hata bendeydi işte...

  Valizi bırakıp ellerimi karnıma yerleştirdiğim sırada "Sen beni sevecek misin?" diye sordum. "Annen kötü biri bebeğim, üzgünüm. Ama söz veriyorum iyi bir insan olacağım. Senin gurur duyabileceğin bir anne olacağım. Ve sen beni sevmesen de, ben seni her zaman çok seveceğim. Biraz şanssız bir bebek olduğunu kabul ediyorum. Baban... O istemedi seni. Anneannen ve deden de bizi reddetti." O an geldi gözlerimin önüne. Babamın beni karnımda bir can taşımamı umursamadan kolumdan sürükleyerek kapının önüne çıkarması, iterek yere düşmeme sebep olması... Ağıza alınmayacak küfürleri... "Tabi sen büyüdüğünde bunların hiçbirini anlatmayacağım sana. Seni bunlarla zehirlemeyeceğim. Sen her zaman çok sevilen bir çocuk olarak büyüyeceksin. Sana kimsenin eksikliğini hissettirmeyeceğim."

  Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı fark ettiğimde, elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Tam gitmek için harekete geçmiştim ki, bana birinin yaklaştığımı hissettim. Başımı kaldırıp baktığımda, Güney ile karşılaştım. Korumacı bir tavırla ellerimi karnıma kenetledim. Öyle korkuyordum ki bebeğime bir şey olacak diye...

  "Hayır," dedim, tedirgince. "Bu sefer bana hiçbir şey yaptıramazsın. Bebeğimi de benden alamazsın Güney, yeter! Bir anlaşma yaptık. Planının işe yaramaması benim suçum değil. Beni rahat bırak artık."

  Güney, tam karşımda durup yorgun gözlerini benimkilerle birleştirdi. "Bunun için gelmedim."

  "Ne için geldiğin umurumda değil. Lütfen artık benden uzak dur. Hem sen beni nasıl buldun?"

  Hayranı olduğum biçimli dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu. "Bunun bir önemi yok." Bana biraz daha yaklaştı. "Onu... Onu görebilir miyim?"

  "Anlamadım?"

  "Yani... Bebeği."

  Zorlukla yutkundum. Aşık olduğum adama onun bebeğini taşıdığımı söyleyeceğim anı hayal etmiştim defalarca. Tabi o zamanlar bile bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordum. Güney'in gerçek yüzünü görmüştüm çoktan. Yine de insan hayal kuruyordu işte.

Tatlı EsaretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin