18|Diyemedim

8.8K 671 184
                                    

Yoğun hastane kokusu burnumu doldurduğunda yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım. Midem bulanıyordu ve üstümden kamyon geçmiş gibi her yanım sızım sızım sızlıyordu. Odanın penceresine doğru baktığımda havanın yavaş yavaş aydınlanmaya başladığını gördüm fakat odanın içi hala karanlıktı. Bakışlarımı serum takılı olan koluma çevirip derin bir nefes aldım ve gözlerimi sımsıkı kapatıp düşünmeye başladım.

Kafamda canlanan sahneler gözlerimi aniden açmama ve derin bir iç çekmeme neden olmuştu. Gözlerim dolmaya başladığında yattığım yataktan zor da olsa doğruldum ve sol tarafıma döndüm. O zamana kadar orada uyuyakalmış iki bedeni görmemiştim fakat Duman ve Yekta koltukta uyuyakalmıştı. Yekta başını koltuğun koluna koymuş ayaklarını aşağı sarkıtmıştı, Duman ise dirseğini diğer koltuğun koluna yaslamış yüzünü ellerinin arasına almış uyuyordu. Beni buraya o ikisi getirmişti. İki nefret ettiğim insan, Güney'in pislik arkadaşları. Demek onlarda da az da olsa vicdan varmış.

Odanın kapısının açılmasıyla Duman gözlerini hemen açıp önce kapıya sonra da bana çevirdi bakışlarını. Hızla oturduğu yerden kalkıp yanıma geldiğinde dikkatle beni süzdü. Tam ağzını açmış bir şey söyleyecekti ki içeriye girmiş olan hemşire konuştu.

"Serumunu değiştirmem gerek."Başımı salladığımda bakışlarımı koluma indirdim."Kendini nasıl hissediyorsun?"Diye sordu hemşire serumu değiştirirken."İyi."Diye mırıldandım kısık bir sesle."Serum bittikten sonra doktor gelir seni taburcu eder, geçmiş olsun."Başımı sallayıp hemşirenin odadan çıkışını izledim. Bakışlarımı yanımda dikilmiş olan Duman'a çevirdiğimde sıkıntılı bir nefes alıp verdi.

"Nasılsın?"

"İyi."

"Sana..."Derken kaşlarını çatıp bakışlarını başka bir yere çevirdi."Sana bunu kim yaptı?"Ona cevap vermek yerine aşağı kayıp yatağa geri yattım ve gözlerimi sımsıkı kapattım. Bir kaç dakika sonra kapı açılıp kapanma sesi duyduğumda gözlerimi açıp koltuğa doğru döndüm. Yekta'da uyanmıştı.

"Ahsen?"Dedi heyecanla doğrulurken."İyi misin? Çok korktum."

"İyiyim."Rahatlamış gibi bir nefes verirken bir kaç adımda yatağın yanına ulaştı."İstediğin herhangi bir şey var mı? Alıp geleyim hemen."

"Su."Hızla başını sallayıp odadan çıktı. Kimseye muhtaç olmak istemiyordum fakat muhtaçtım işte, acizdim. Kalbim sıkışıyordu, artık burada olmak istemiyordum. Bu ortamdan bahsetmiyorum, bu dünyadan. Her gece Allah'a canımı alsın diye yalvarıyordum. Bir insan sabah uyandığında yaşadığı için ağlar mı?

Ben ağladım.

Ölmek isteyecek kadar acizdim fakat ölürsem her şey geçecekti. Kurtulacaktım.

Gözlerimden süzülen yaşları koluma silerken üzerimdeki siyah hırkayı farkettim. Bana ait değildi fakat Yekta'ya da ait değildi çünkü o bana deri ceket vermişti ve şuan kendi deri ceketide üzerindeydi. Duman'ın olmalıydı. Burnumu hırkanın omzuna sürttüğümde burnuma tarçın kokusu doldu. Ağır bir parfüm kokusu beklerken tarçın kokusu iyi gelmişti.

Kapı açıldığında Duman ve Yekta içeri girdiler. Yekta elindeki su şişeini bana uzattığında elinden alıp gülümsedim."Teşekkür ederim."

"Ne demek."Az önce kalktığı koltuğa geri oturup arka cebinden telefonunu çıkarttı ve bir şeyler yazmaya başladı. Duman sırtını duvara yaslamış öylece bana bakıyordu. Rahatsız olmuşcasına olduğum yerde kıpırdandığımda bakışlarını üzerimden çekti. Elimdeki su şişesinin kapağını açıp kafama diktim ve bir dikişte yarıya getirdim.

"Siz gidebilirsiniz zaten serum bittikten sonra doktor taburcu edecekmiş beklemenize gerek yok."Diyerek elimdeki şişenin kapağını kapattım ve yanıma koydum."Biz sen taburcu olana kadar buradayız."Dedi telefonla ilgilenen Yekta. Başımı olumsuz anlamda salladım."Yardımlarınız için teşekkür ederim, gerisini kendim hallederim."

Sizinle aynı ortamda bulunmak istemiyorum.

Diyemedim.

Duman bizi şaşırtacak bir şekilde gülerken, Yekta da bakışlarını telefondan kaldırmış şaşkınlıkla onu izliyordu. Kahkahası odada yankılanıyordu. Kaşlarımı kaldırıp onu izlerken bakışları bana çarptı ve bir anda gülüşünü durdurdu. Dişlerini sıktığı çene kaslarının belirginleşmesinden belli oluyordu.

"Komik bir şey mi söyledim?"

"Gülmem için ortada komik bir şeyin olması mı gerekiyordu?"Dediğinde konuşmak istedim fakat kendimi son anda frenledim. İsteyeceğim en son şey Güney ve grubundakilerin başıma bela olmasıydı."Güzelim, sen onun kusuruna bakma."Bakışlarım ani bir şekilde koltuktaki Yekta'ya çevrildiğinde kaşlarımı çattım."Bana bir daha güzelim deme."Dedim yutkunarak.

H, o neredeydi? Yanımda olsun istiyordum. Gözlerimle etrafı tararken telefonumu arıyordum fakat görünürde telefonum yoktu. Duman yaslandığı duvardan doğrulup arka cebindeki benim telefonumu çıkartıp uzattı."Kaybolmasın diye cebime koydum."Hızla telefonumu elinden alıp ekranı açtım fakat bir tane bile mesaj yoktu. Hayal kırıklığıyla telefonu kucağıma bırakırken derin bir nefes alıp verdim.

"Aramızda tatsız olaylar geçmiş olabilir fakat hepsi geride kaldı, öyle değil mi?"Diye konuştu Yekta.

Senin tatsız olay diye bahsettiğin şeyler benim hayatımı mahvetti.

Diyemedim.

"Benim annem gelecek, mesaj attım."Diye yalan söyledim. Yekta başını sallarken Duman hiç tepki vermeden beni izlemeye devam etti."Siz gidebilirsiniz, her şey için teşekkürler."

"Yine de bir şey lazım olursa bize haber ver."Başımı sallayıp samimi olmayan bir şekilde gülümsedim. Yekta oturduğu koltuktan doğrulup kapıya ilerledi. Duman ise hiçbir şey söylemeden onun arkasından çıktı.

Çıkmalarının arasından 10 saniye bile geçmeden kapı geri açıldı ve Duman tekrar içeri girdi.

"Ahsen."Kaşlarımı çatıp başımı iki yana salladığımda bir kaç dakika sessiz bir şekilde öylece bana baktı. Bir insanın gözlerine baktığında onun neler hissettiğini az çok anlayabiliyorduk fakat şuan Duman'ın gözlerine saatlerce baksam da anlamazdım. Hisslerini saklamayı biliyordu. Belki de bir bok hissedemediği için anlayamıyordum. Eğer bir şeyler hissedebilseydi okul hayatımı mahvetmezdi, yaptığı şeyden pişmanlık duyardı.

"Hırka..."Diye mırıldandığında bakışlarımı üzerimdeki hırkaya indirdim. İlk başta istiyor sanıp çıkarmaya yeltelenmiştim fakat konuşmasıyla durdum."Senin olsun."Son cümlesinden sonra odadan çıkıp gittiğinde hızlı bir şekilde üzerimdeki hırkayı çıkartıp yere bıraktım.

Senin hiçbir şeyine ihtiyacım yok.

Diyemedim.

Karnımdaki telefonu elime alıp kilidi açtım fakat hala mesaj yoktu. Eski mesajlarımızı okurken buldum bir anda kendimi. O kadar çok konuşmuştuk ki bazı mesajları hatırlayamıyordum bile okudukça yazıklarımın farkına varıyordum. Bir kaç saniye sonra çevrimiçi olmasıyla vücudumda bir heyecan dalgası yayıldı ve ellerim titremeye başladı. Aynı anda çevrimdışı olmasıyla şaşkınlıkla ekrana baktım. Yazmamıştı, nasıl olduğumu sormamıştı. Ellerim klavyeye gitti ve yazmaya başladım.

Hani hep yanımdaydın, şimdi neredesin?

Diyemedim.

ah sen Where stories live. Discover now