14- Aile

32.1K 2K 898
                                    

***

''Ona, ailemden birinin canını, kurduğu cümleleriyle yakmasının bedelini ödettim.'' Kurduğum cümleden sonra Diyar'ın gözlerinden geçen onlarca duyguya şahit olmuştum. Bu öyle bir şahitlikti ki o duyguların çeyreğini bile henüz yaşamadığımı biliyordum. Yaşımın getirisi olarak üzerimde olan toylukla onu anlamaya çalışabilir fakat asla tam olarak hissedemezdim. Tam da bu yüzden Diyar'ın anlamlandıramadığım yüz ifadesi beni korkutmuştu.

Düşen omuzları ve o anlamını çözemediğim bakışları beni delip geçerken nerede yanlış yaptığımı düşünmeden edemedim. Mutlu olması gerekmez miydi? Şurada kaldığım kısacık süre boyunca bana nakşetmeye çalıştığı tek şey bizim artık bir aile olduğumuzdu. Şimdi ben bu duyguyla hareket etmişken onu neden memnun edememiştim?

''Abi, iyi misiniz?'' Yüzüne aşina olduğum fakat ismini bilmediğim bir koruma salona girerek endişeyle bize baktığında Diyar, en sonunda gözlerini üzerimden çekerek bakışlarını yerde öylece yatan Yavuz'a çevirmişti.

''Yavuz'u alın ve ayılmadan önce sessizce evinin yakınlarına bırakın. Zarar görmemesine dikkat edin ve sakın ola adamlarıyla çatışmaya girmeyin.'' İhtiyar'ın düşünceli bir ses tonuyla verdiği emirler benim lügatımda bir türlü anlam kazanamıyorlardı. Neden Yavuz'un zarar görmesini istemiyordu? Adam ben araya girmesem onu öldürecekti!

Kafamın içinde resmen tepinen düşüncelerin ağırlığı vücuduma yansırken kendimi tekli koltuğa atarak gözlerimi kapattım. İhtiyar da karşımdaki koltuğa yıkılır gibi devrildiğinde ona endişeyle bakmadan edemedim. Yüzünde seçebildiğim sadece iki duygu vardı;

Öfke ve endişe.

Orada öylece ne kadar durduğumuzu tahmin edemiyordum, zaman kavramı beni terk etmiş gibiydi. Kendi iç çatışmalarımızın içinde boğulurken bu sessizliği bozan ihtiyarın daha önce hiç şahitlik etmediğim öfkesi olmuştu. Bir anda ayağa kalkarak önünde buran masaya sağlam ayağıyla tekme attığında orta boydaki masa iki kez takla atarak tek ayağını kaybetmişti. İhtiyarın bu ani çıkışıyla birlikte önce korkuyla yerimden sıçramış daha sonra da dehşetle onun etrafı dağıtmasını izlemiştim. Eline aldığı her şeyi fırlatıyor ve hiç durmadan lanet okuyarak küfür ediyordu.

Bu hali beni gerçekten endişelendirmeye başladığında içten içe sessizce kaçıp gitme planları yapmaya başlamıştım. Evet ihtiyarı gerçekten sevmeye başlamıştım ama hayat bana şu kısacık yaşamımda herkesin başka bir yüzü daha olduğunu gayet net bir şekilde öğretmişti. Bir insan size sadece göstermek istediği tarafını gösterirdi ve işler çirkinleştiğinde onun asla şahit olmadığınız yüzü sizi afallatır, dehşete düşürürdü. Ben bunu biliyordum, buna hazırlıklıydım. Bu yüzden Diyar'ın şuan ki hırçın haline kilitlenip kalmak yerine çözüm üretmeye çalışmamda bu yüzdendi.

Birkaç dakika onu incelediğimde gözünün bir kez bile bana değmemesiyle sessizce beklemeye karar verdim çünkü amacının sadece içindeki öfkeyi atmak olduğunu anlamıştım. Zaten tam da beklediğim gibi oldu ve kendi çapında kudurarak etrafı yıkan ihtiyar nefes nefese kendisini kalktığı koltuğa attığında daha sakin görünüyordu.

Daha sakin ve on kat daha tükenmiş.

İhtiyar yerinde duramıyormuş gibi ayaklandığında derin bir nefes aldım. Başım çatlayacak gibi hissediyordum. Parmaklarımı saç diplerime sokarak çekiştirsemde bunun bana hiçbir yararı dokunmuyordu. Önümde tüm gerginliğiyle bir sağa bir sola giden ihtiyar beni de geriyor ve tüm sinirimi yerinden oynatıyordu.

"Boku yedik, harbiden boku yedik. Zaten beni sevmiyorlardı bir de sen çıktın iyice bilenmişlerdir. Artık her gün yeni bir saldırı düzenlerler." Saatler sonra ağzını açarak konuşma gereği duyan ihtiyara tükenmiş bir şekilde baktım.

SALTANAT (+18)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora