20- Ertuğrul

23.8K 1.5K 263
                                    

**

Herkes avuç içlerine öldürdüğü ve kaybettiği ruhları gömmüştü.

Burada, Aktan'ın kollarında haykırarak ağlarken aklımdan geçen tek düşünceler bize bunları yapanlardan almak istediğim intikamlardı. Herkes, ama herkes yaptıklarının bedelini ödeyecek, kim ne ektiyse onu biçecekti.

Aktan'ın kollarında ne kadar ağladım bilmiyorum ama bi' ara yorgunluktan içim geçmiş olacak ki bilincim bir ürpermeyle beni bulduğunda Aktan yere çökmüş ve sırtını duvara dayayarak saçlarımı okşuyordu.

''Ne kadar zamandır buradayız.'' Hem ağlamaktan hem de uyuduğumdan dolayı çatlak ve kısık çıkan ses tonum yüzümü buruşturmama neden olurken Aktan, genzinden gelen hırıltılı bir tonla gülmüş ve dudaklarını alnıma bastırmıştı. Onun ses tonu aşırı derecede hoşuma gidiyor, ruhuma dokunuyordu.

''3 saattir buradayız.'' Aktan'ın cevabından sonra hafifçe homurdanarak yanağımı göğsüne sürttüm. O an yanağıma değen sertlikle biraz doğruldum ve Aktan'ın gömleğinin birkaç düğmesini açarak boynumda olan kolyenin aynısını avucuma aldım.

''Bu kolyeler?''

''İki yaşına giriyordun, bu kolyeleri o zaman özel olarak yaptırmıştım.''

''Bu yüzden kimsenin görmesini istemiyordun.''

''Evet, bunu ailelerimizden biri görürse anında senin kim olduğunu anlarlar.''

''Üzerinde yazan A&A harfleri?''

''Ahunaz ve Aktan''

Ahunaz... Benim geçmişteki, yeğenimin ise şimdiki ismi... Gözlerim tekrar dolarken Aktan bana bir kez daha sarılmış ve sırtımı sıvazlamıştı.

''Kalk bakalım ağlak Şirine, Diyar'ı normal odaya aldılar. Şimdiye kadar uyanmış olmalı.'' Aktan'ın cümlesi biter bitmez ayağa fırlamış onun da ellerinden tutarak ayağa kaldırmaya çalışmıştım. Tabii ki cüssesini düşünürsek o izin vermese bunu asla başaramazdım. Çok şükür ki Aktan telaşımı mazur görerek hemen ayaklanmış ve avucumu koca avuçları içine alarak beni yönlendirmeye başlamıştı. Asansör 3. Katta durduğunda koridoru kaplayan curcuna beni endişendirmişti. Aktan'ın elini bırakarak hızlı adımlarla ilerlediğimde ilk görüş açıma giren Aktan'ın annesi Yasemin Hanım olmuştu. Onun hemen önünde, bir odanın kapısında dikilen Şerif ağabey vardı.

''Yasemin Hanım bakın saygısızlık yapmak istemiyorum ama bunu da son kez söyleyeceğim. Siz odaya istediğiniz gibi girebilirsiniz fakat Diyar ağabey zaten yeterince yorgunken bir de onun odasına Seher Hanım'ın girmesine izin veremem.''

''Şerif! Seher'in benden bir farkı yok, o benim kızım!''

''Giriş izni yok!''

Yasemin Hanım sinirle kaşlarını çatarak Şerif ağabeye bakarken arkasında duran Seher de büyük bir kinle adamı bakışlarıyla öldürmeye çalışıyordu. Onları pek umursamadan –umursayamadan- ilerledim ve hızla yanlarına ulaşarak Şerif ağabeye bakarak konuştum.

''Uyandı mı?'' Bana bakarak yüzünü hüzünle buruşturan adamla paniklemeden edemedim.

''Ne oldu? Sorun ne?''

''Uyandı ama narkozun etkisiyle hala tam kendinde değil. Sürekli kızım nerede, kızımı getirin bana diyerek mırıldanıyor. Doktorlarlara kızının yıllar önce vefat ettiğini söylediğimizde beyin sarsıntısından şüphelendiler, şuan içeride Diyar ağabeyi muayene ediyorlar.''

''Kı...Kızını mı soruyor?'' İki adım gerileyerek dengemi toparlamaya çalıştım ama omuzlarımdan tutarak bana destek olan Aktan olmasaydı büyük ihtimalle yere düşerdim. Gözyaşlarım gözlerimi zorlayarak kirpik uçlarımdan intihar ederlerken tutamadığım birkaç hıçkırık ağzımdan firar etmişti.

SALTANAT (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin