15- Öp O Zaman

42.8K 2.1K 573
                                    

**

İhtiyarın hiç yorulmadan saatlerce saçlarımı okşaması beni daha önce hiç ayak basmadığım bir diyara alıp götürmüştü. Varlığından bile haberim olmayan bu yeni evren kursağımda kalmış gibi hissediyordum. Sanki aylarca hatta yıllarca böyle kalsak bile bu his bana yetmeyecekmiş gibi hissediyordum.

İhtiyarın elleri saçlarımdan, şefkati ise yüreğimden hiç gitmesin istiyordum.

Evet, tam olarak istediğim şey buydu. Onun kızı değildim, ortada olan sonuçlara bakarsak onun hiçbir şeyi değildim ama içimde oluşan yeni evrenin bana hediye ettiği bu hislerle onun her şeyi olmak istiyordum. Onun şefkatini, merhametini, bana sunacağı daha nice duyguyu istiyordum. Bu öyle hastalıklı bir duyguydu ki saniyeler içinde tüm iliğimi kemiğimi sarıp sarmalamıştı.

Onun gerçekten de ailem olmasını istiyordum.

''Hadi kalk bakalım velet, saatlerdir burada oturuyoruz. Çoktan akşam oldu bile gidip karnımızı doyuralım.'' İhtiyarın yorgun çıkan sesiyle saatler önce kapattığım gözlerimi açarak başımı dizlerinden kaldırıp yüzüne baktım. Her zaman umursamaz, muzip ve güçlü görünen o adamdan eser yoktu. Yılların kahrı tüm yüzünde toplanmış ve her bir santimine yayılan keder canımı yakmıştı. Gözlerindeki ailesine ve geçmişe duyduğu özlem ve muhtaçlık hissi bana yüreğimi hatırlatmıştı.

Benim de yüreğim kendimi bildim bileli bu muhtaçlık ve hiç tanımadığım insanlara duyduğum özlem hissiyle kavruluyordu. Bir insan hiç tanımadığı birine özlem duyabilir miydi?

Duyardı, çünkü ortada bir sıfat vardı. Görmesem de o annemdi, görmesemde o babamdı ve belki de kardeşim, ablam, ağabeyimdi. Onları tanımasamda üzerlerine yüklenen sıfatların anlamlarını biliyor ve bu hislere muhtaçlık duyuyordum.

''Gidelim.'' Kurduğum tek cümleden sonra ikimizde ayağa kalkarak odadan çıkmıştık. İhtiyarın arkasında yürürken kıyafetimin üzerinde ellerimi gezdirerek boynumda asılı olan kolyeyi avuçladım. Aktan'ın dediklerine bakılırsa bu kolye benim geçmişimden kalan tek şeydi.

Salona girdiğimizde hazır olan masaya ikimiz de sessizce oturarak yemeklerimizi yemeye başladık. Odada gerçekten de saatler geçmiş ve hava kararmıştı. Aktan'ın nerede olduğunu ikimiz de sorgulamıyorduk, sanırım ortada dolanmasına alışmıştık. Sessizce yemeklerimizi yedik ve aynı sessizlikle ayağa kalkarak odalarımıza ilerledik. İkimiz de konuşamayacak kadar bitkin ve düşünceler içinde boğuluyorduk.

Odama girdiğimde gördüğüm manzara nedensizce tebessüm etmeme neden olmuştu. Aktan benim yatağıma rahatça yatmış ve ellerini kafasının altına koymuş bir şekilde öylece yatıyordu. Geldiğimi duymasına rağmen gözlerini açmamıştı. Derin bir nefes alarak yatağa yaklaştım ve tereddüt etmeden yanına yatarak kafamı göğsüne koyarken tek elimi de beline sardım. Bu hareketimden saniyeler sonra onu sarıp sarmaladığım gibi sarmalanmamla yüzümdeki tebessüm daha da büyümüştü.

Onunla daha öncedende yakınlaşmış gibi bir şey olsa da bu sadece fiziksel bir yakınlık olmuştu. Oysa Aktan Aktekin şu kısacık zamanda beni öyle bir yönlendirmiş, hayatımda kendisine elleriyle öyle bir yer inşa etmişti ki artık vücutlarımızdan önce ruhlarımız temasta bulunuyordu. Bugün bunu daha iyi kavramıştım ve açıkçası bu beni gerçekten memnun etmişti.

Bir anda beni sarıp sarmalayan ona bakma isteğiyle kafamı kaldırarak çenemi az önce yanağımı yasladığım göğsüne koydum. Aktan, kaşlarını hafifçe kaldırarak bana bakarken konuşma gereği duymadan onu incelemeye başladım.

Keskin yüz hatlarını tamamlayan kirli sakalları parmak uçlarımın karıncalanmasına neden oluyorken tereddüt etmeden beline doladığım kolumu kaldırarak parmak uçlarımla sakallarını okşamaya başladım. Yaptığım hiçbir haraketimden çekinmiyor ve korkmuyordum çünkü bana bu hakkı Aktan'ın ta kendisi veriyordu. Aramızdaki ilişkiyi o, bu hale getirmişken ve ben buna sesimi çıkarmamışken şimdi kendimi geri çekmek de fazla mantıksız olurdu.

SALTANAT (+18)Where stories live. Discover now