Bölüm 26

4.8K 218 1
                                    




Daha ne kadar kendine yabancılaşabilirdi ki!

İnkar etmiyordu asla aralarındaki çekimi.Fakat tüm bunlar ömür boyu birliktelik için yeterli miydi?Kesinlikle hayır!

Güvenmek isterdi o.Sadece birine değil, yarınına güven duymak isterdi.Tabiki herşeyi planlayabilmesinin mümkün olmadığını , hayatın her zaman yeni süprizlere gebe olduğunu bilecek kadar yaşam tecrübesi olduğunu düşünüyordu.

Ama yine planlayabilmek , yarınlardan beklentim bu diyebilmek isterdi.

Dönüp baktığında bu adamla bu evde mümkün olmadığını net bir şekilde görebiliyordu.

Geçirdiği on gün boyunca özgürce dışarı çıkmamıştı mesela.Sürekli etrafında birilerinin dolaşması , her zaman üzerinde gözlerin olduğunu bilmek fazlasıyla rahatsızlık veriyordu.Bu şekilde yaşaması mümkün değildi ki daha şimdiden nefes alamıyordu.




Tüm bu düşünceler gün boyu dönüp durmuştu zihninde.Olabildiğine uzak ve mesafeli günün ardından büyükçe bir otelin balo salonuna doğru ilerlerken de yanında ona yabancı bu adamın kollarında temkinli adımlar atıyordu.

Burnuna dolan kokusunu , koluna girdiği an hissettiği titreşimi göz ardı etmekle o kadar çok meşguldü ki anne babasının olduğu masaya ilerlediklerini çok geç kavradı.

Ne kadar kırgın olursa olsun babasını çok özlediğini farketti.Bu yüzdendir ki ona sarılmasına ve samimi öpücüklerine hasretle karşılık verdi.Art arda anneler ve kardeşlerle de selamlaştılar.Dışardan bir göz için kocaman bir aileydi onlar şu an.Tamda sergilemek istedikleri tablo.

Demir ve babası arasındaki mesafeli samimiyet de gözünden kaçmadı.Her ne kadar iki adam tokalaşmakla yetinmiş olsalar da gözlerindeki sıcaklık farkedilmeyecek gibi değildi.

Tüm bunları düşünmeyi bir kenara bırakarak annesinin hemen yanındaki sandalyeye bıraktı kendini.Hemen yanına da adamın oturacağını beklerken onu yanıltarak başka bir tarafa yöneldiğini farketti.

Aslında bu mesafe onun işine geliyordu.Hiç konuşmuyor olmak kendi içinde vermiş olduğu kararları uygulayabilmesini kolaylaştırıyordu.

Demir yaklaşık yarım saat kadar birçok iş adamıyla kısa sohbetlerini sürdürmüş , yemeklerin servis zamanına kadar da yerine geçmemişti.Kadının ilk günlerdeki soğukluğu ona olabildiğince normal geliyordu.Ama onca şey yaşadıktan , birbirlerine ait olduktan ve birbirlerini hissettikten sonraki bu hali ona dair tüm umutlarını kırıyor , bir parçada gururunu zedeliyordu.Ona ne kadar yakınlaşmaya çalışsa da tüm çabalarının yetersiz kaldığını görmek çaresizliğe sürüklüyordu.Halbuki tek bir adımına karşılık koşmaya hazırdı adam.

Mina yanındaki hareketlilikle adamın oturmuş olduğunu anladı.Hoş , kokusu önceden haber vermiyordu sanki.

İkisi arasındaki sessizlik tüm aile bireylerinin dikkatinden kaçmamış olsa da , birbirlerini sonunda anlayabilmelerini umut etmek dışında bir şey gelmiyordu ellerinden.

Yemekleriyle meşgulken tanıdık bir sesle o tarafa yöneldi bakışlar.

"Minacım seni görmek ne hoş"Filiz Hanım samimi bir gülüşle genç kıza yöneldi.Mina ona bu denli yabancı bir ortamda tanıdık bir yüz görmenin mutluluğunu yaşadı.Halbuki yalnızca bir kez görmüştü karşısında duran oldukça zarif kadını.

"Sizleri görmek de öyle Filiz Hanım.Akif Bey siz nasılsınız?"

"Teşekkürler kızım.Sizin gibi güzel bir aileyle karşılaşmış olmak daha da mutlu etti bizi"anladığı kadarıyla babası da Akif Beyle önceden tanışıyordu.Diğer hanımlar da tanıştıktan sonra hoş bir sohbetin içine daldılar.

ESARETWhere stories live. Discover now