dört

4.1K 206 100
                                    

ay öldüm bu bölüm çok uzun
iyi okumalarr<3

Kurduğu cümle beni benden alırken kapıdan nasıl çıkıldığını unutur gibi oluyorum. Kaskatı kesiliyorum. Ne ayaklarım, ne de beynim gitmeme izin vermiyor.

Görüşmek? Tam olarak neyi kast ediyor? Bu disiplin olayından mı yoksa o anlamda bir görüşmeden mi bahsediyor?

Chris Evans. Genç kızların hayali. Tam karşımda, masasında kurulmuş; bir ara görüşelim. Çıldırmak üzereyim. Okulda olanlar, Nancy'nin benden habersiz yaptıkları, Dave... Onca şeyi anında unutuyorum ve tek istediğim yalıtılmış ofiste Evans'ın ismini bağırmak oluyor.

Bir anda çalmaya başlayan telefonu beni bu ilginç kasılmadan kurtarıyor. Gözlerim masanın üzerindeki telefonuna kayıyor. Arayan, Yanus.

Bay Evans paniğe kapılıyor. Telefonunu masadan almaya kalkarken demir tellerden yapılmış ince kalemliği deviriyor ve ben de her yerin patlayan dakstil yüzünden bembeyaz oluşunu seyrediyorum.

"Size yardım edeyim." diyorum. Merak ettiğimse Yanus denen adamla konuşması. Ama o uzattığım elimi inanılmaz bir panikle itekliyor ve normal görünmeye çalışan bir gülümsemeyi dudaklarına yerleştiriyor.

"Çıkabilirsin Rusyalı." hareketleri beni ürkütürken aynı zamanda deli gibi ne işler çevirdiğini merak ediyorum. Yapabileceğim bir şey olmadığını sert bakışlarıyla belli ederken de durmanın bir faydası olmayacağını fark ediyorum. Daha fazla sıkıntıya sokmamak odadan çıkıyorum. Bay Evans gidişimi görene kadar telefonu açmıyor. Dolayısıyla ben de dinleyecek fırsat bulamıyorum.

Uzaklaştıkça olanlar yeniden gözümün önüne geliyor. Yanlışlıkla atılmış bir fotoğraf, Profesör'ün arzulu bakışları, görüşmek istemesi, ardından da büyüyü bozan ahmak bir telefon çağrısı. Hepsi tuhaf tesadüflerden ibaret gibi.

Nancy'yi bulmayı aklımdan geçirirken köşede beni beklediğini görüyorum. Ona doğru hızlanıyorum. Gelişimi gördüğünde sırıtıyor.

"Normalde olsa seni boğuyor olurdum." diye giriyorum konuşmaya. Oynadığı telefonunu kaldırıp bana sırıtmaya devam ediyor.

"Ne oldu anlat bakalım?"

"Sen değiştirdin değil mi, rehberimi?" cevap vermiyor. Ama gülümsemesi buruklaşıyor. Kızgın olduğumu düşünüyor.

"Evans'ın sana bakışını gördüm ve ne kadar yüzüne farklı söylesem de Dave'den kurtulmanın vakti gelmişti." elleri konuşurken bir o yana bir bu yana gidiyor ve nedense bir anlığına dikkatimi dağıtıyor.

"Ya ters gitseydi?"

"Sasha, adam seni istiyordu. Belliydi."

"Yalan söylüyorsun." diyorum. Risk aldığından eminim. Evans'ın bakışlarını tespit etmek o kadar basit değil. "Her neyse." Omuzlarımı silkiyorum ve kasvetli okulun koridorlarında kısa bir yürüyüşe çıkıyoruz.

"Pines olayı ne oldu?"

"Her şeyi anlatacağım Nance. Şuradan bir çıkalım."

İlerleyen zamanda derslerin birçoğu Afsoon'un kaybı sebebiyle iptal oluyor ve Nancy'yle okulun temizlenmeyen -ya da her seferinde aynı şekilde kirlenen- terasına gidiyoruz. Yemekhane masalarından bir kısmı burada ve sabah çıkan meyve salatası çürük muz koksa da bayıla bayıla yiyen öğrencilerle dolu.

Boş bir yer bulup oturuyoruz. Nancy'ye tüm ince ayrıntılarına kadar ofiste yaşananları anlatıyorum. Bana ışıldayan gözlerle bakıyor.

Arada bir telefonuna gelen mesajları kontrol etmesi dışında tamamen ilgisiz sayılmaz. Hatta bu olay onun başının altından çıktığı için normalden çok daha ilgili görünüyor.

Russian || Chris Evans (BİTTİ)Where stories live. Discover now