on

2.7K 132 23
                                    

bütüün bu uzun ara için üzgünüm, sizi seviyorum

Soğuk koridor boyunca sesimi çıkarmadan arkasından yürümek zorunda kalıyorum. Ofisine yaklaştıkça gerginliğim katlanıyor. Ellerim titriyor ve bunun sinirden mi yoksa korkudan mı olduğunu kestiremiyorum. Oraya giremem. Neler karıştırdığını bilmeden ona bu kadar yakın olmamalıyım.

Doğru bir karar olduğundan emin olduğum anda duruyorum. Belimi hafifçe kavrayan eli vücudumu sıyırıp boşluğa düşüyor.

"Sizinle o odaya tekrar girmek istediğimi sanmıyorum." diyorum. Sözlerim keskin çıkıyor. Kaşlarını çatması sert tavrımla onu etkilediğimi doğruluyor.

"Bu da ne demek?" diye soruyor. Gerçekten şaşkın görünüyor. Ne sanıyordu ki? Keyfine göre bana sahip olabileceğini mi?

"Ofisinize gelmek istemiyorum demek."

İnce uzun parmaklarıyla burun kemerini sıkıyor. O da oldukça gergin. Ama ne konuda olduğunu bilmiyorum. Çevirdiği dolaplar mı, yoksa bana olan tavrı için dilemesi gereken özür mü?

"Dinle Rusyalı; bu şeyin," elleriyle ikimizi işaret ediyor. "Yani aramızda geçenlerin," söyleyecek söz bulamamış gibi duraklıyor. Kısa bir nefes arasından sonra mavi gözlerini benimkilere dikip konuşmasına devam ediyor. "Benimle gelir misin lütfen? Sana bir şey yapmayacağım. Seni yine suçlamayacağım."

Kollarımı göğsümde kavuşturuyorum. Bakışları çok masum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Onunla ilgili gerçekten bir şeyler duydum ve ondan bir şey çaldım. Ama Phoenix Lisesi'nin karanlık koridorunda ona karşı, iftiraya uğramış biri gibi davranmam gerekiyor.

At kuyruğumun açıkta bıraktığı ensem yanmaya başlıyor. Ellerimin titremesi artarken eğer gerçekten suçsuz olsaydım onunla, kötü şeyler yaşanmış ofise yeniden girer miydim diye düşünüyorum.

Kararsızlığım, mantığımı geri planda bırakarak bağırıyor ve usulca başımı sallıyorum. "Sonraki dersim matematik. Kaçırmak istemiyorum."

Gülümsüyor. Beni tanıdığını sanıyor.

Uzanıp odanın kapısını açıyor ve birlikte içeri giriyoruz. Oda spreyi bu kez menekşe kokuyor. Ama koku içime işledikçe daha çok arap sabununu andırdığını fark ediyorum. Hâlâ odada durup kaçmak arasında kararsızım.

"Otur lütfen." Alışkanlık olduğu belli olan el hareketine karşı deri koltuklardan birine oturuyorum. Sessizim. Çünkü öyle davranmam gerekiyor.

"Sana haksızlık ettim." sessizliği bozan onun sesi oluyor. Gözlerimi yerden alıp onunkilere çeviriyorum. Mavileri perdenin açık bıraktığı ufak yerden sızan güneşle parlıyor. "Bunca suçlama, bunca şey... Üzerine fazla geldim. Seninle ilgili bir durum olmamasına rağmen komtrolsüz davrandım. Biraz sıkıntılı zamanlar geçiriyorum Sasha. Evime gelen ve son zamanlarda yanımda olan da sendin. Bu yüzden, ağzımdan çıkanlar seni yaraladı." o konuşurken titreşen dudaklarına bakmaktan kendimi alamadığımı fark ediyorum. Söyledikleriyse, aklımı başımdan alıyor. Ona karşı rezil hissediyorum. Yaptığım şeyden suçluluk duyuyorum.

"Gerçekten, ne yapacağımı bilemiyorum."

Boğazımı temizleyip bakışlarımı dudaklarından yüzüne çeviriyorum. "Bir özür iyi olabilirdi Profesör."

Dudağının kenarı kıvrılıyor. Bu gülüş, kesinlikle tapılası.

"Özür dilerim." Az önce kıvırdığı dudaklarını şimdi kemiriyor. "Seninle olmak fazlasıyla keyifliydi. Açıkçası Rusyalı, bunun sona ermesini istemiyorum."

Eğer hâlâ kendimdeysem, sebebini kesinlikle bilmiyorum. Çünkü bu adamın söyledikleri sadece kalbimi değil, tüm vücudumu kavuruyor. Nefes almaya devam edebilmem bir mucize.

Yanıp tutuşurken hareketlerime engel olamayacağımın farkındayım. Üstelik bunu deli gibi de istiyorum. İnanılmaz bir hızla masanın üzerinden uzanıp düzensizce bağladığı kravatını kavrıyorum. Sonrasında pişman olup olmayacağım umrumda değil. Onu kendime çekip kesinlikle nazik olmayan bir şekilde dudaklarını öpmeye başlıyorum.

Anında karşılık verdiği için şaşkın değilim. Bekliyordu. Gözlerimdeki yangının farkındaydı. Belki hırçınlığıma şaşırmış olabilirdi.

Onu öpmeyi bırakmadan masanın üzerine dizlerimi koyuyorum. O da elleriyle çevremdeki şeyleri itekliyor. Yere düşen birkaç kalemin ve kağıdın sesini duyuyorum. Tek istediğimse onunla tam şu an sevişmek.

Kalçamı kavrayıp kendine doğru çektiğinde kolayca kucağına düşüyorum. Artık tişörtümü yukarı sıyırıp tenimi okşamaya başlıyor. Ben de parmaklarımla sıkıca kavradığım kravatın ucuna kadar elimi indiriyorum. Kasıklarına ve daha da aşağı ulaşıyorum.

Yumuşak dokunuşlar, sert hırpalamalara dönüyor. Göğüslerimi, kalçamı sıkıyor; boynumu öpüyor. İsmini mırıldanıyorken araya okulun çirkin zil sesi giriyor. İrkilip birbirimize bakıyoruz.

O mükemmel dudaklarından bir kıkırdama dökülüyor. "Sanırım ikimizin de yetişmesi gereken bir ders var."

Aynı etkileyiciliğe sahip olmadığından emin olduğum bir kıkırdama da benim dudaklarımdan çıkıyor. Sonra yavaşça kucağından kalkıp üzerimi düzeltiyorum.

Tanrım, Nancy'ye olanları anlatmak için sabırsızlanıyorum.

Odada sadece birebir almış gibi göründüğümden emin olmak için Evans'ın arkasında duran büyük aynaya bakıyorum. Alt dudağımın hafif şişmiş olması dışında anormal değilim. O da illaki bir öpüşme yüzünden olacak değil ya.

Profesöre bir bakış atıyorum. O da üzerini düzeltmiş, gülümseyerek çıkmamı bekliyor.

Dilimle dudaklarımı ıslatıyorum. "İyi dersler Bay Evans." Kapının kolunu kavrayıp kendime çekmeden önce bana sesleniyor.

"Rusyalı." ona dönüyorum. "Sekizde seni bekliyor olacağım."

bölüm inanılmazz sıkıcı dimi
çünkü yks çalışarak hikaye yazmayı unuttum;(

neyse umarım beğenmişsinizdir
artık geciktirmeyeceğim;)

son olarak,
Evans ve deri koltuk👌🏻

Russian || Chris Evans (BİTTİ)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora