sekiz

3K 163 58
                                    

gecikme ve kısa bölüm için üzgünüm
sınavım vardı ve pek iyi geçtiğini söyleyemem
oyların eskisinden az olması da üzüyor ama yapabileceğimin en iyisini yapmaktayım
iyi okumalar ❤

Elimde not defteri, şüpheli bir adresle öylece dururken tüm konsantrasyonumu bozan telefonuma gelen bir mesaj oluyor. İrkiliyorum, etrafıma göz atma gereği duyuyorum. İki kız tuhaf bir yüz ifadesiyle bana bakıp aralarında benim hakkımda konuştuktan sonra uzaklaşıyorlar. Bir öğretmen saçlarını iş kadını topuzu dediğimiz türden toplamış, yanımdan geçerken kaşlarını çatıyor.

Telefonumu çıkarıyorum. Mesaj Bay Evans'tan. O an beni gördüğü hissine kapılıyorum ve alelacele toparlanıyorum.

Bay Evans: İlk dersin sonunda

Bay Evans: Ofisime gel

Bay Evans: Önemli

Yazdıkları kafamda yankılanıyor. Parmaklarım, olayın umduğum şeyin aksine gerçekleşmesini istediğim için klavyede arsızca oynaşıyor.

Sasha: Özlediniz mi? ;)

Mesajıma görüldü atması tüylerimi anlık diken diken ediyor. Her şeyimi alıp dolabıma ilerliyorum. Koymam gereken birkaç şeyi koyuyorum ve gerekli olanları çantama dolduruyorum. Sonra da kafamda dün gecenin, bulduğum adresin ve Evans'ın mesajının birleşip kurmuş olduğu kargaşayla sınıfa ilerliyorum.

•••

Gürültülü koridorun duvarlarına dokunarak ilerliyorum. Fransız Edebiyatı dersindeki ilgisizliğim sınıfta ayağa kalkıp ders anlatma cezası almama sebep oldu. Pek doyurucu bir kahvaltı da yapmadığım için midem bulandı ve şu an kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Eskisi gibi kokan koridora da iğrenip kusacak gibi oluyorum.

Bay Evans'ın ofisini bulmakta zorlanmıyorum. Okulun her karışı ezberimde. Perdeleri hafif aralık olduğu için içeride bir oğlanla konuştuğunu görebiliyorum.

Kapıyı tıklatıp girmem için onay alıyorum. Ofisin havası aynı, serin ve ferah. Uzaktan gördüğüm oğlan değil kısa boylu orta yaşlı bir adammış.

Kır saçlarını arkaya doğru taramış, top sakalını sol eliyle sıvazlayan ve yaylı siyah bir taç takan adamı birine benzetiyorum. Kaşları bana dönükken çatılıyor.

"Merhaba Sasha," diyor Bay Evans her zamankinden çok daha resmi bir ses tonuyla. "Otur lütfen." yüzüne sahte olduğu belli olan bir gülümseme yerleştiriyor. Masasının önündeki sandalyelerden birine oturuyorum. Her yere taşıdığım kol çantamı ortadaki cam masaya koyuyorum ve bana ters ters bakan adamı kime benzettiğimi buluyorum.

"Bu Bay Pines. Gillington'un babası." içimden küfürler yağdırarak zamanın geldiği fikrine kendimi alıştırıyorum. Özür dilemem gerek. "Söylemek istediklerin olduğunu öğrendi ve o da dinlemek istiyor."

Nasıl söze başlayacağımı bilemiyorum. Gülümsüyorum ama dudaklarım titriyor.

"Merhaba Bay Pines." diyorum yumuşak bir biçimde ama adamın hiçbir mimiği kıpırdamıyor. "Ben çok üzgünüm, oğlunuz için. Onunla bu şekilde kavgaya tutuşmamız benim öfke kontrolümü kaybetmem yüzünden oldu. Umarım Gill şu an iyidir."

"Tek istediğim bundan sonra onunla tek kelime dahi etmemen." diyor Bay Pines sert bir sesle. Bunu seve seve onaylarım. Sonra uzun saçlarını savurup kapıya yöneliyor. O an aslında oturmadığını fark ediyorum. Bu adam fazlasıyla kısa ve bodur. "Teşekkürler Bay Evans. İyi günler." kapıdan çıkıp gidiyor.

Şimdi küçücük odada ikimiz yine yalnızız.

Bay Evans yerinden kalkıp camlara yürüyor. "Nasılsın Sasha?" diye soruyor bana. Ne cevap vermem gerektiğini düşünüyorum. O ise perdelerin iplerini yakalayıp odayı karanlık hâle sokuyor. Artık kimse dışarıdan ya da başka yerden bizi göremez.

Bay Evans'ın ofisi aslında bir matematik odası. Ama okuldaki matematik başkanı Bay Evans olduğu için buraya onun ofisi deniliyor. Ve genelde öğretmenler odasından çok burada oturmayı tercih ediyor.

"Ben, iyiyim Bay Evans. Siz?" diye soruyorum sesim titremeden, net bir şekilde.

"Ah Sasha, ben de iyiydim. Ta ki sen gittikten sonra evde bir şey fark edene kadar."

Ellerim titremeye başlıyor. Başım ise dik. Bu işten kurtulmalıyım.

"Ne fark ettiniz Bay Evans?" diye soruyorum. Ve ekliyorum: "Yokluğumun ne kadar büyük bir boşluk olduğunu mu?"

Bir kahkaha dökülüyor dudaklarından. "Ukala olmana bayılıyorum Rusyalı." perdelerle işi bittiğinde yanıma gelip yüzüme eğiliyor ve dudaklarımı öpeceğini sandığım an ısırıp geri çekiliyor. Bu hem fiziksel olarak hem ruhsal olarak can yakıcı. "Ama ne yazık ki evimden bir şey aldığını düşünüyorum." diyor. Paniğim sınırlarını aşmış durumda. Ama sakin olmak zorundayım. Yapabileceğim bir şeyler bulmak zorundayım.

"Ne demek istiyorsunuz siz?" hiddetle yerimden kalkıyorum. Çantamı elime alıp çıkmak istediğimi belirtiyorum.

"İzin ver çantana bakayım Rusyalı." elini uzatıp çantamı almak istiyor.

"Beni neyle suçladığınızın farkında mısınız?" haykırıyorum.

"Kontrol etmemin bir sakıncası var mı?" diye sorduğunda, onu reddediyorum. Çantama dokunmasına izin vermiyorum. Ama bu onu daha da şüpheye sokuyor. Birkaç ısrar ve suçlamadan sonra çantamı karnına fırlatıyorum. Açıp bakmasını bekliyorum. Elleri kocaman çantanın içinde gezinip duruyor. İki gün önceden kalma bir kutu sakız ve ıslanmasın diye tuvalette çantama koyduğum saatimi çıkarıyor. Sanki kalabalık yapan şeyler bir tek onlarmış gibi.

Bir süre sonra aradığını bulamayan Evans suçlu yüz ifadesiyle bana dönüyor. Alnında terler birikmiş. Mavileri koyulmuş.

Çantamı yine bir hışımla elinden alıp yüzüne sertçe bakıyorum.

"Üzgünüm Sash." diyor. Bense içimde tuttuğum nefesi rahatça geri verip defteri iyi ki dolabıma saklamışım moduna giriyorum.

"Ne işler çeviriyorsunuz bilmiyorum Bay Evans ama umrumda da değil." sözlerim az sonra kendi kalbime bir tokmak gibi çarpacak ama onun güvenini kazanmamın tek yolu bu. Gözlerimi mavilerinin em derinlerine ulaşana dek gözlerine dikiyorum. "Beni bir şeyler yüzünden suçlamayı bırakana dek görüşmesek daha uygun olur Profesör."

Russian || Chris Evans (BİTTİ)Where stories live. Discover now