on yedi

2.1K 114 53
                                    

Perşembe gecesi gerginlikten ancak üç saat uyuyabildiğim için sabah altıda uyanığım. Sırtım Evans'ın çıplak göğsüne yapışmış hâlde, onun yatağında yatıyoruz.

Saat 11'i geçiyorken uykuluydu. Bana sürekli şarkı mırıldanıyordu. Başta saçmaladığını, ben gelmeden önce içki içtiğini falan düşünmüştüm. Sonraysa o bunu düşündüğümü gözlerimden anlamış gibi hiçbir şey içmediğini, sadece bana duyduğu hoşlantıyı dile getirmek istediğini söyledi. Onu şehvetle öpmeden önce de bana daima onunla kalmamı söyleyip duruyordu.

Tanıdığım ya da en azından şu ana dek tanıdığımı sandığım Chris Evans böyle bir adam değildi. Birini sevebileceğini bana birkaç gün önce sorsalar, imkansız diyebilirdim. Şimdi ise durumlar farklı. Chris Evans farklı. Bildiğim o, integral sonuçlarıyla bize şantaj uygulayan matematik öğretmenim gitmiş, yerine bambaşka biri gelmiş gibi. Tuhaf davranıyor. Benim için sevgi sözcükleri kullanıyor. Sevdiğini söylüyor, benimle ciddi bir şeyler düşünüyor... Oysaki ben bu ilişkinin başta sadece tatmin duygusu üzerine kurulduğunu sanmıştım. Ah, bu durumdan memnunum tabii ki. Ama onun hakkında sadece iyi şeyler değişmedi. Başında büyük bir bela var mesela ve bu beni fazlasıyla tedirgin ediyor.

Belime sarılı kaslı kollarını vücudumdan ayırıp ayağa kalkıyorum. Altıma çamaşırımı ve üzerime de Evans'ın tişörtlerinden birini giymek için dolabını açıyorum. Oldukça düzenli görünüyor. Buradan aradığımı bulmak pek de zor olmayacak. Ama hiçbir zaman dizginleyemediğim merak duygum, üst rafta öylece duran şüpheli metal kutuyu gördüğümde birden artıyor. Elimi uzatıyorum. Vicdanım bırakmamı, beynimse buna bakma hakkımın olduğunu fısıldıyor. Kararsızım diyebilirim ancak başımı arkaya çevirip Evans'ın sırtını bana dönük görünce, beynim bu tartışmanın galibi geliyor.

Metal kutuyu ses çıkarmadan alıyorum. Kapağını açmak için biraz uğraşmam gerekiyor, hatta ufak tıkırtılar çıkarmak zorunda kalıyorum ama Bay Evans ağır uyuyan biri. O yüzden rahatça nefes verip kutuyu açıyorum. Strafor köpük parçalarıyla kaplı bir başka kutu çıkıyor içinden. Bu seferki kahverengi bir karton kutu. Kapaklarını açıp içinde ne olduğunu görmek için sabırsızlanıyorum. Fakat gördüğüm şey, sabırsızlığın ve merakın ne kadar üzdüğünü yeniden bana kanıtlıyor.

Kutuda bir altıpatlar var. Parlak namlusuyla hiç kullanılmamış gibi görünüyor. Ya da ben öyle olduğunu umuyorum. Çünkü tabanca taşıyan bir adamla üç gündür seviştiğim gerçeği yeniden gerilmeme sebep oluyor. Önce onu tanımalıydım diye düşünüyorum. Ama buna vaktim olmadığını hatırlıyorum. Onun adına hormonlarımın tavan yaptığını ve yatağına girmek için yıllardır yandığımı hatırlıyorum.

Evans kıpırdandığında elimdeki kutuyu apar topar kaldırıp titreyen ellerimle onu eski yerine koyuyorum ve alttan bir tişört kapıyorum.

Gerçekten hızlıyım, çünkü Evans uyanmış ve bana gülümsüyor. "Günaydın Rusyalı."

Gülümsemesine zor da olsa karşılık veriyorum. Bunu fark etmiş gibi yüz ifadesinde anlık bir düşüş gözlemliyorum. Sonra hemen düzeliyor. "Günaydın Bay Evans. Nasıl görünüyorum?"

Yatağından yavaşça kalkıp yanıma geliyor. Ellerini kollarıma koyup beni kendine çekiyor ve dudaklarıma öpücük bırakıyor. "Sana her seferinde çok güzel göründüğünü söylemekten bıkacağımı sanmıyorum."

İltifatı kalbimi söküp alıyor. Yanaklarıma kanın hücum ettiğini, ısınmaya başladıkları için hissediyorum. Ellerini bu kez de yanaklarıma koyup beni yine öpüyor. Ve sonra tekrar, tekrar, tekrar...

Ona sarılıyorum. Başım omzuna gömülüyken ağlamak üzereyim. Olanlardan sonra bakış açım değiştiği için ağlamak istiyorum. Kötü şeyler olduğu için, benden büyük sırlar sakladığı için ağlamak istiyorum. Öyle çok şey beni ağlatabilecek güçte ki, birazdan dayanamayıp ağlamaya başlıyorum. Gözyaşlarım, ince ince dökülüyor yanaklarımdan. Evans'ın omuzlarını, sırtını ıslatıyor. O ağladığımı fark ettiğindeyse beni geri çekip yüzüme bakıyor.

Russian || Chris Evans (BİTTİ)Where stories live. Discover now