yirmi

1.8K 117 72
                                    

Bu bir tatbikat değil. Bu; gerçek bir atılım, gerçek bir savaş.

Üzerimde özellikle bol aldığım koyu yeşil ceketim, belimde kabzasız nasıl sokuşturduğumu bilmediğim altıpatlar, başıma örttüğüm kapüşonum ve içine ne bulduysam teptiğim sırt çantamla otobüsteyim. Hedef, The Home Depot.

Eyaletler arası otobüs yolculuğu gerçekten ölüm gibi. O yüzden bir çılgınlık yapıp, Oregon'a uçakla geldim. Merkezi havalimanından da şehirlerarası otobüsle Oregon City'ye doğru yola çıktım. Şimdi şehre gelmemize 10 dakika kadar var. Buradan da direkt depoya gideceğim.

Hangi şehre gideceğimi hatırlayamadığım için başta haritalara tekrar bakmak zorunda kaldım. The Home Depot diye arattığımdaysa karşıma neredeyse otuz kadar mağaza çıktı. Aslınsa biliyordum ama anın paniğiyle kafayı yemek üzereydim ki son anda gerçek adrese yeniden bakıp hangi şube olduğunu anlamam uzun sürmedi. Depo Washington Sokağı'ndaydı ama Oregon içinde sayılıyordu. Bu da kafa karıştırıcı başka bir neden olduğu için neredeyse doğru depoya gidemeyecektim.

İnsanlar duruşumdan beni tuhaf görmesinler diye müzik dinliyorum. Ama bu beni kesinlikle rahatlatmıyor. Hatta odaklanıp mantıklı düşünemediğim için daha da geriliyorum.

Dün akşam üstü Evans'ın attığı mesajlar geliyor aklıma. Onca güzel söz, onca tatlı dil... Beni Yanus'a satmak için davranışlarının değiştiğini biliyordum. Fakat şimdi her şey ortaya çıkmışken neden yeniden bana beni sevdiğini söyleyip duruyor ki? İnanmayacağımı, ona teslim olmayacağımı bile bile neden yapıyor bunu? Hâlâ aptal gibi kollarına gideceğimi mi sanıyor? Bu işten çıkış yolu sadece ben olduğum için yine beni ikna etmeye mi çalışıyor? Rüyasında görür. Böyle bir şey olmayacak, o kurtulsun diye onca kızın ve kendimin hayatını tehlikeye atacak değilim. Aşk mı? Sikeyim onu. Ben başka bir reyon görevlisine de aşık olabilirim.

Otobüs fren yapıyor. Hafifçe öne savrularak düşüncelerimden kurtuluyorum. Merkeze geldiğimizi falan mırıldanan ama dedikleri kesinlikle anlaşılmayan görevliyi dinliyorum. Sonra da her şeyimi alıp kimseyi umursamadan kabaca otobüsten iniyorum. Bunun sebebi: Buluşma saatinden daha önce depoya varabilmek.

İndikten sonra deli gibi koşarken arkamdaki insanlar, ne kadar dikkatsiz ve terbiyesiz olduğum konusunda bana bağırmaya başlıyor. Hazırlıklı olduğum için de hiçbir şey demeden bisiklet kiralayabileceğim kulübelerden arıyorum. Biraz ileride, mavi boyalı kapısı olan kulübeyi görüyorum. Hızımı ayarlayıp bisikletlerin sıralandığı ufak park girişine ilerliyorum. İnce tekerlekleri olan, koyu renkli bir tanesini çıkarması için görevliye sesleniyorum. Sonra ehliyetimi ve ev anahtarlarımı yaşlı adama teslim edip bisikleti gece ya da sabaha getireceğimi söylüyorum. O da kulübenin 11'de kapandığını ama yarın sabah yarım gün ücreti alabileceğini söylüyor. Gülümseyip teşekkür ettikten sonra Washington sokağına doğru yola koyuluyorum.

Yol beklediğim kadar uzun sürmüyor. Saat beş buçuğu bulmadan sokağın başındayım. Bisikleti buraya bir yere bırakıp deponun olduğunu düşündüğüm araziye doğru sessizce yürümeyi mantıklı buluyorum. Bisikleti yangın musluklarından birine, alt demirinde asılı olan zincir kilidiyle bağlıyorum. Sonra kalan yolu da yürümeye devam ediyorum.

Turuncu "The Home Depot" yazısı görüş alanıma giriyor. Etrafta kimseler yok. Ne bir kuş ne de bir yaprak uçmuyor havada. Terleyen ellerimi pantolonuma sürüyorum. Hava ısınmaya ya da ben gerilmeye başlıyorum. Çünkü birazdan çok önemli şeyler olacak. Heyecan mı yoksa korku mu bilmem, kalbim deli gibi çarpıyor.

Toprak yolda ses çıkarmamaya ve daimi olarak etrafıma bakmaya devam ederken ilerliyorum. Uzun ağaçların azaldığı ve çalıya benzer bitki örtüsünün hakim olduğu köşeye doğru ilerliyorum. Koskoca mağazanın yine koskoca olan otoparkında yalnızca iki tane taşıma aracı, bir tane iş arabası ve bir tane de siyah Audi görüyorum. Arabanın içini görebilmek için dürbüne ihtiyacım var. Ama bir dürbünüm yok. Bu yüzden telefonumun kamerasını yaklaştırarak kullanmaya karar veriyorum. Hatta aklıma gelmişken önce onu sessiz moda alıyorum. Kamerada büyütmek için iki parmağımı kullanıyorum ama tek görebildiğim güneş yansıtıcı perdeler oluyor. Araba boş gibi duruyor.

Russian || Chris Evans (BİTTİ)Where stories live. Discover now