3. Bölüm ~Silah Koleksiyonu~

4.5K 154 13
                                    

Odama çıkıp seri bir şekilde hazırlanmaya başladım. Elbisemi ve ayakkabılarımı giydim, saçımı hafif dağınık bir topuz yaptım, takılarımı taktım ve hafif bir makyaj yaptım. Ardından Fadiş'in yanına, mutfağa gittim.
- Fadiş nasıl olmuşum? Dedim heyecanlı bir sesle.
- Çok güzel olmuşsunuz küçük hanım. Bu ne heyecan? Dedi Fadiş gülümseyerek.
- Hani babam işlerine karışmama pek izin vermez ya, ilk defa iş ile ilgili birileriyle tanıştırdı beni ondan galiba. Dedim ve devam ettim:
- Neye yardım edebilirim ben? Diye sordum. O kadar yardımcının arasında bana ihtiyaç olmadığını biliyorum ama Fadiş çalışırken oturmak istemiyorum.
- Tabakları yerleştirmeye yardım edebilirsin. Dedi ve tam bu sırada kapı çaldı.
- İsterseniz kapıyı açın Lal hanım. Dedi Fadiş. Kafamı "tamam" anlamında salladım ve kapıya doğru yürümeye başladım babam da kapıya gelmişti. İkimiz karşılayacaktık misafirleri. Gülümseyerek kapıyı açtım. Sedat bey ve rüzgar gülümseyerek kapıda bekliyordu, pardon Rüzgar gülümsemiyor ifadesiz bir şekilde beni süzüyor. Ne bakıyo bu böyle! Sakin ol Lal. Bak elinde çiçek var, büyük ihtimalle ev hediyesi olarak getirilmişler. İçeri girerlerken:
- Hoşgeldiniz. Dedim. Aynen böyle Lal, sen bir prensessin kibar olman gerekir. Evet. Salona doğru yürüdüğümüz sırada Rüzgar:
- Lal elimden çiçeği almayacak mısın? Dedi. Aferin Lal! Hemen ona dönüp çiçeği aldım.
- Pardon, ben unuttum. Ve teşekkürler. Dedim çiçeği göstererek.
- Sorun değil. Dedi gülümseyerek. Salona geçip oturduk. Onlar konuşmaya başlayınca ben de Fadiş'in yanına gittim ve tabakları götürmeye başladım. Ve bir tabağı yere düşürüp kırdım. Büşra sesi duyan babam, Sedat bey ve Rüzgar kapının önüne gelmiş bana bakıyorlardı. Onlara sorun olmadığını göstermek için gülümsedim ve cam parçalarını toplamaya başladım. Fadime teyze:
- Küçük hanım ben yaparım siz bırakın. Dedi endişeli bir sesle. Cam parçalarını toplamaya devam ederek:
- Ban hallederim Fadiş. Dedim. Bu sırada Rüzgar yanıma gelip cam parçalarını toplamama yardım etmeye başladı. Önce gözlerime bakmaya başladı. Kesin içinden ne kadar sakar bir kız olduğumu düşünüyor! Rüzgar:
- Lal! Elin kesilmiş. Dedi endişeli bir sesle. Gözlerimi ondan ayırıp elime baktım, derin bir kesik gibi duruyordu. Bu sırada Fadiş ilk yardım çantası getirdi. Rüzgar kutuyu açıp içinden bir ilaç çıkarıp pamuğa döktü ve elimi eline aldı. Önce gözlerime baktı sonra bakışları elime döndü ve pamuğu kesilmiş elimin üzerinde gezdirmeye başladı. O anda istemsiz bir şekilde "Ahh" diye tiz bir ses çıkardım. Bunun üzerine Rüzgar elime üflemeye başladı, bunu yaparken gözü bileğimin üzerindeki dövmeye kaydı, italik bir yazı ile 2007 yazıyor, annemin ölüm tarihi. Ve elimi sardı. Rüzgar:
-İyi misin? Dedi ayağa kalkmama yardım ederek.
-Evet, iyiyim. Teşekkür ederim. Dedim. Masaya geldiğimizde babam ve Sedat bey hala iş hakkında konuşuyorlardı, Fadiş getirdiği yemekleri masaya bırakıp:
- İyi misiniz Lal hanım? Dedi endişeli bir sesle.
- İyiyim, bir şeyim yok. Dedim onu rahatlatmaya çalışarak. Bu sırada babam masaya geldiğimizi anladı:
- Lal, ya ciddi bir şey olsaydı? Biliyorum yardım etmek istiyorsun ama her defasında sakarlık yapıp kendine zarar vermeni istemiyorum. Dedi, bu konuda bana kızgın olduğunu belli ederek. Kafamı aşağı doğru eğip:
- Daha dikkatli olacağım. Dedim kısık bir ses ile. Ardından yemek yemeğe başladık, tabii bu sırada babamla yine o sıkıcı işleri hakkında konuşuyordu. İfadesinden anladığım kadarıyla Rüzgar'da sıkılıyordu. Babam bunu anlamış olacak ki bana doğru dönüp:
- Rüzgar'ın da senin gibi silahlarla ilgisi varmış. Ona silah koleksiyonunu göstersene. Dedi. Rüzgar bana şaşkın bir şekilde bakıp:
- Senin silah koleksiyonun mu var? Dedi. Ne vardı ki bunda? Neden bu kadar şaşırmıştı? Başımı "Evet" anlamında salladım ve:
- Görmek ister misin? Diye sordum.
- Evet, çok isterim. Dedi Rüzgar ve ayağa kalktı. Ben önden giderken o da beni takip ediyordu. Merdivenlerden 4. kat olan çatı katına çıktık. Burası benim hobi odam. Burada dans ediyorum, spor yapıyorum, resim yapıyorum ve en önemlisi koleksiyonumun olduğu küçük odaya buradan giriliyor. Silah odama girmek için kitaplığın içine girmemiz gerekiyor, bir çeşit gizli geçit, kitaplığın sağ kenarında dikkatli bakmazsan göremeyeceğin bir kapı kolu var. Bu kolu çektiğimizde kitaplığın derinliğinin göründüğü kadar olmadığını anlıyoruz. Kitaplık gibi gözüken küçük odaya girdiğimizde bizi bir sürü çekmece karşılıyor. Sırayla bütün çekmeceleri açtım ve Rüzgar'a döndüm. Rüzgar yüzünde kocaman bir şaşkınlıkla silahlara bakıyordu. Acaba en çok bu gizli odaya mı, yoksa bu kadar çok silahımın oluşuna mı şaşırdı? Neyse ne işte. En son açtığım çekmecede benim için en önemli silah duruyordu. Çünkü bu silah annemindi. Altın kaplama bir silah.

Rüzgar:- Bu silahların hepsi çok güzel ama bu en güzeli

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Rüzgar:
- Bu silahların hepsi çok güzel ama bu en güzeli. Dedi, yanımda durmuş annemin silahına bakıyordu.
- Annemin silahıymış. Dedim buruk bir gülümsemeyle. Ve ekledim.
- Ben küçükken vefat etti. Dedim. Bunu söyledikten sonra yutkundum, acı hissettim, yutkunurken ağlamamı da yutuyordum sanki, annemin ölümünün üstünden 13 yıl geçmesine rağmen bu acıya alışamıyorum. Alışmak da istemiyorum zaten, bu acıya alışmak annemi yeteri kadar sevmediğim anlamına gelir. Çok üzülüyorum annem aklıma gelince ama bunun olması gerekiyor ya zaten. Rüzgar silah odasından çıktı ve hobi odama göz gezdirdi. Biraz önceki konuyu değiştirmeye çalışır gibi:
- Resimlerini burada yapıyorsun. Dedi, onay almaya çalışmıyordu aksine buna emindi, konuşmaya devam etti:
- Boks da yapıyorsun. Dedi kum torbasına bakarak. Sonra ortada duvara dayalı şekilde duran hoparlöre dönüp parmağıyla işaret ederek:
- Bunları yaparken şarkı dinliyorsun. Dedi. Haklıydı ama eksik bir bilgiydi.
- Dansta ediyorum. Dedim. Bunun üzerine beni süzdü. Neyi anlamaya çalışıyordu bilmiyorum. Havlama sesleri duyuldu ve Rocky odaya girdi. Dizlerimin üzerine çöküp ona sımsıkı sarıldım, onu giriş katındaki mutfağa ve misafir salonuna girmesi yasak olduğu için görmemiştim.
- Rocky nasılsın? Diye sordum. Bir kere havladı, bu mutlu olduğu anlamına geliyordu. Sonra Rüzgar'a dönüp üç kere havladı. Bunu tanımadığı insanlara yapar.
- Sus Rocky! O Rüzgar. Dedim elimle Rüzgar'ı işaret edip. Tanıştırmam gerekliydi sonuçta. Rüzgar dizlerinin üstüne çöktü ve gülümseyerek elini Rocky'ye uzattı. Normalde çok gülümseyen birisi değil Rüzgar. Yani en azından benim yanımda gördüğüm kadarıyla. Rüzgar'a dönüp Rocky'yi göstererek:
- Benim oğlum Rocky. Dedim. Rocky'de patisini Rüzgar'a uzattı, bunu ona ben öğretmiştim.

 Rocky'de patisini Rüzgar'a uzattı, bunu ona ben öğretmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İşte bu benim oğlum Rocky. Odadan çıktık, Rocky bizi takip ediyordu. Rüzgar:
- Doberman. Dedi.
- Evet. Dedim.
- Sen hiç köpek besleyecek bir insana benzemiyorsun. Veya böyle bir köpek. Dedi. Herkes böyle düşünüyor zaten çünkü herkes benim cici bir kız olduğumu düşünüyor. Tanımıyorlar.
- Senin var mi evcil hayvanın? Mesela sende doberman besleyen insan tipi var. Dedim imalı bir şekilde. Bir kahkaha attı. Gamzesi var. Bize ne canım! Gülmek çok yakışıyor. Ama bizi ilgilendirmez. Rüzgar:
- Kedim var benim. Dedi.
- Demekki insanları tanımadan yargılamamak gerekiyor. Dedim gülümseyerek.
- Seni yargılamak için ille de tanışmam gerekiyor yani? Dedi tek kaşını kaldırıp.
- Sadece tanıdıklarım yargılayabilir diyelim. Dedim. Sonuçta yargılamak zorunda değil, tanımak zorunda hiç değil.
- Yarın okula gidecek misin? Diye sordu. Ne alaka?
- E-eve-t. Dedim şaşırdığımı belli ederek.
- Saat kaçta? Dedi. Neden soruyor bunu?
- 14'de. Dedim. Ve ekledim:
- Neden sordun ki? Diye.
- Hiç. Merak ettim. Dedi. Saçma. Neyse, bu sırada merdivenlerden inmeyi bitirdik. Rocky giriş katı ile birinci katın merdivenlerinin üzerinde durdu. Buradan sonrası ona yasak. Birkaç saat daha oturduktan sonra Demirtaş'lar gitti. Ben de odama çıkıp kendimi yatağa attım. Rocky'de yanıma geldi, ona sarılıp annemi düşünmeye başladım. Bana bıraktığı üç şeyi; babam, bir silah ve boynumdan hiç çıkarmadığım kolyem. Bir ömür geçirecektim ben annemsiz ve o bana sadece bunları bıraktı. Keşke gitmeseydi. Ve ben annem olmadan bir ömür geçirmek zorunda kalmasaydım. Beni sevmiyordu belki de bu yüzden intihar etti.

Votelerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum💚

Yenge Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin