16. Bölüm ~Kelepçeden Kurtulmak~

1.4K 61 17
                                    

Multide Alara ve bölümün içinde radyoda çalan şarkı var!
•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•—•
Üç gün geçmişti, Rüzgar'ı üç gündür görmüyordum. Neyse ki Sedat bey duruşma tarihini bugüne çekmeyi başarmıştı. Bugün ben Rüzgar'a, Rüzgar özgürlüğüne kavuşacaktı. Her şey hazırdı, kamera kayıtları, sahte katil, ben.

Mahkeme koridorunda oturmuş, Rüzgar'ın isminin anons edilmesini bekliyorduk. Ve işte Rüzgar belirdi koridorun diğer ucunda. Kollarını tutan iki polis memuru vardı. Gözlerinin altı her zamankinden daha mor, saçları karışmış, uykusuz olduğu her halinden belli, kilo vermiş; belli yemek boğazından geçmemiş. Kelimenin tam anlamıyla çökmüş durumda...

Gözleri gözlerimi buldu. Tepki vermedi. Gözlerimin en derinine bakıp söyledi bana; "seni seviyorum". Destek verici bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Bugün bizimle gelecekti. Bugün o kelepçeden kurtulacaktı. Hem ellerindeki kelepçeden, hem ruhundaki kelepçeden kurtulacaktı.

Sedat bey ve Yaren hanım buradaydı, tabii babam da. Alara gelmemişti, büyük ihtimalle Sedat bey gelmesini istememişti. Önümdeki avukat ordusu gereksizdi ama Sedat bey böyle olsun istemişti.

İşte o ses duyuldu. Bize, mahkeme sırasının bizde olduğunu söyleyen ses. Dizlerimin heyecandan titremesine sebep olan o anons yapıldı. Önce Rüzgar ve kolundaki polisler ardından avukat ordusu ve sonra biz içeri girdik. Yerlerimize oturduk.

Hiçbir şey duymuyordum, hiçbir şey görmüyordum Rüzgar'dan başka. Sonra adımı duydum, anlatmak için gittim. Hakim sordu:
- 24 Mayıs 2020 gece üçte, Rüzgar Demirtaş'ın yanında mıydın? Diye sordu.
- Evet, otelden birlikte çıkmıştık sonra Rüzgar'ın evine gittik. Sabaha kadar oradaydım. Dedim titreyen sesimle. Ne kadar güçlü durmaya çalışsam da sesim titriyordu.
- Tamam. Hakimin bu sözüyle yerime geçtim.
***
- Karar! Dedi hakim bey. Ayağa kalktık. Ondan sonra söylediklerini duymadım, şu cümleye kadar.
- Rüzgar Demirtaş'ın tutuksuzluğuna...Dedi. İçim içime sığmıyordu. Rüzgar çıkıyordu, bizimle geliyordu!

Mahkeme kapısından çıktım. Sonra diğerleri çıktı. Ve Rüzgar... Hem elindeki kelepçeden hem de ruhundaki kelepçeden kurtulmuştu. Gülümsemiyordu, yüzü ifadesizdi ama gözlerinden rahatladığı anlaşılıyordu. Bakışlarını yerden kaldırıp bana baktı. Yüzümü inceledi bir süre, aramızda yaklaşık bir metre vardı. Kollarını havaya kaldırdı, sarılmam için. Koşarak boynuna atladım. Çok özlemiştim onu. O da güçlü kollarını belime doladı. Sımsıkı sarıldık. Üç gün, o üç gün bana bir ömür gibi gelmişti. O üç gün boğazımdan hiçbir şey geçmemişti, çünkü biliyordum; Rüzgar'da hiçbir şey yemiyordu. O üç gün çok az uyumuştum, daha doğrusu uykusuzluktan bayılmıştım. O üç gün boyunca her uyuduğumda kabuslar görmüştüm.
- Zayıflamışsın. Dedi kafasını saçlarımdan ayırmadan.
- Sen de. Dedim kafamı kalbinin üstünden çekmeden.

Sonra kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerinin altını okşadım. Yanaklarımı okşadı, anlıma uzun bir öpücük kondurdu. Elimi tuttu.
- Gidelim mi? Dedi. Şok olmuş gibi yüzüne baktım ve arkama döndüm. Sedat bey ve Yaren hanıma baktım.
- Ama an- Dememle sözümü kesmesi bir oldu.
- Lal gidelim. Dedi. Kafamı "tamam" anlamında salladım ve elimi "bir dakika" anlamında gösterip babamın yanına gittim.
- Baba ben Rüzgarla gitsem? Dedim
- Tamam, akşam Caner'i gönderirim seni alıp getirir. Dedi babam. Babama sarıldıktan sonra Rüzgar'ın yanına döndüm. Elimi sıkıca tuttu ve beni yönlendirdi.

Karakoldan çıktığımızda Rüzgar'ın arabası ve adamlarını gördük.
- Geleyim mi abi? Dedi takım elbiseli bir adam.
- Arkadan takip edin. Dedi Rüzgar. Ön kapıyı açıp benim binmemi sağladı. Hızlıca kapıyı kapatıp kendi yerine geçti. Arabayı çalıştırdı.

Yenge Where stories live. Discover now