23. Bölüm ~Annem öldü!~

880 45 16
                                    

(Yazarın anlatımıyla)
Lal çok kötüydü, çok. Oda çok genişti ama Lal sığamıyordu, kapı oradaydı ama çıkamıyordu, pencere açıktı ama nefes alamıyordu. Daralıyordu. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu. İyi değildi Lal. Hiç iyi değildi.

Rüzgar Lal'i kendi evine getirmişti. Biliyordu ki Lal artık kendi evinde yaşayamazdı, delirirdi. Ayrıca onu yalnız bırakamazdı.

Rüzgar Lal'e kıyamıyordu, onun için üzülüyordu. Lal'in gözünden düşen her yaş sanki Rüzgar'ın kalbine saplanan birer bıçaktı. Sevdiği kadının yıkılışını seyrediyordu Rüzgar ve en acısı da elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Saatlerdir hiçbir şey yememişlerdi. Lal öylece oturup duvarı seyrediyordu. Küçük çaplı bir kriz geçirmişti birkaç saat önce, sonra sakinleşmişti. Daha doğrusu gücü kalmamıştı.

Rüzgar yaptığı çorbayı bir kaseye katıp tepsinin üzerinde Lal'e götürdü.
- Çorba yaptım. Dedi sessizce. Lal kafasını çevirip yorgun gözleriyle Rüzgar'a baktı. Uzun uzun gözlerine baktı Rüzgar'ın. Sanki rahatlatıyordu onun gözlerinin arkasındaki saklı şey Lal'i. Huzur veriyordu. Dinlendiriyordu.

Rüzgar kaşığı Lal'e uzattı. Kendi elleriyle yedirecekti çünkü biliyordu, Lal'in gücü kalmamıştı.
- İstemiyorum. Dedi Lal zor çıkan ve titreyen sesiyle. Rüzgar'ın içini acıtıyordu Lal'in bu hali.

Rüzgar tepsiyi masaya bıraktı ve çikolatalı sütle bir kitap getirdi. Pipeti batırıp Lal'e verdi. Sonra onu kollarının altına aldı, sımsıkı sarmaladı kollarıyla.
- Bazen inandığı yerden kırılır insanlar. Bazen koparılır o güzel papatyalar. Bazen güzel yüzler sarartılır. Bazen içinin güzelliğine bakmadan kıyarlar bazı insanlara, içine baksalar dokunmaya korkarlar, incitmemek için konuşmazlar bile. Şimdi benim kıyamadığım kadını üzdüler. Benim dokunmaya korktuğum, incinmesin diye bir kutuya kapatmak istediğim kadına kıydılar. Benim Lal'imi üzdüler. Bilmiyorlar ki ben senin saçının teline zarar gelse dünyayı yerinden oynatırım. Şimdi senin kalbini paramparça ettiler, sence ben onları rahat bırakır mıyım? Dedi Rüzgar soğukkanlılıkla.

Onu öldürmesi için Rüzgar'dan yalvaracaktı o adam, Rüzgar böyle istiyordu.
- Hayır! Hiçbir şey yapmayacaksın ona! Nerede o? Diye sordu Lal güçlükle.
- Neden soruyorsun? Dedi Rüzgar şaşkınlıkla.
- Ölümü benim elimden olacak! Dedi Lal korkutucu bir sakinlikle.
- Sana kitap okuyayım mı? Diye sordu Rüzgar konuyu değiştirmek için. Lal başını Rüzgar'ın kalbinin üstüne koydu ve gözlerini yumdu.
- Oku. Dedi burnunu çekerek. Yine ağlıyordu.

Rüzgar Lal'i böyle gördükçe daha çok üzülüyordu. İçi sızlıyordu.

Elindeki masal kitabını açıp okumaya başladı.

Kitap bittiğinde Rüzgar Lal'in uyuduğunu zannetmişti. Lal'in burnunu çekmesiyle uyumadığını anladı. Kollarıyla onu dikleştirip yüzlerini aynı hizaya getirdi. Lal'in gözünden düşen yaşı parmağıyla sildi. Anlına bir öpücük kondurdu.
- Hadi seni yatıralım. Uyuman gerekiyor, saat çok geç oldu. Dedi Rüzgar. Lal kafasını salladı.

Lal tam kalkacakken Rüzgar onu kucağına aldı.

Yavaşça yatağa bırakıp üstünü örttü sevgilisinin. Yanına oturup saçlarını okşadı biraz, saçlarından öptü.

Ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Her ne kadar sevgilisinin yanında olmak istese de yanında yatması pek doğru değildi, yani Rüzgar böyle düşünüyordu. Aslında aynı evde kalmaları da doğru değildi ama Lal'i yalnız bırakamazdı, ya da başkasına emanet edemezdi. Hele o bu haldeyken...
- Gitme! Dedi Lal zor çıkan sesiyle.

Rüzgar'ın gözleri doldu, bu bitik ses onu da bitiriyordu. Arkasına dönüp Lal'in yanına uzandı. Sımsıkı sarıldı ona, her şeyi unutturmak ister gibi, herkesten korumak ister gibi...
- Sen gitme Rüzgar. Sen bırakma beni. Sevdiğim herkes gitti, güvendiğim herkes gitti. Sen gitme! Dedi Lal titreyen sesiyle.

Rüzgar Lal'in saçlarının kokusunu içine çekti.
- Gitmeyeceğim. Seni asla bırakmayacağım, söz veriyorum sevgilim. Dedi Rüzgar.

Lal biliyordu ki Rüzgar sözünü tutardı. Bir sözü tutmak için ölümü engelleyebilir miydi peki?
***
Reşat Nuri Güntekin'in dediği gibi: "Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi sevsem ölüyor." Diye geçirdi aklından Lal.

Uyanıp duş almıştı, Rüzgarı uyandırmamak için üstün çaba göstermişti.

Odaya geri geldiğinde Rüzgar orada hala uyuyordu. Yanına uzandı, kirpiklerinden öptü. Yanağını okşadı. Kusursuz yüzünü izledi, yine de doyamadı.
-Lal, beni neden uyandırmadın? Dedi boğuk sesiyle yeni uyanan Rüzgar.
- Kıyamadım. Bütün gece benimle ilgilendin, yoruldun, uyuman gerekiyordu. Dedi Lal.

'Bu haldeyken bile beni düşünüyor, ben bu kadını hak edecek ne yaptım?' diye geçirdi içinden Rüzgar.
- Kahvaltı hazırlayayım ben. Dedi Rüzgar Lal'in eline öpücük kondurup.
- Ben aç değilim, eve gideceğim. Dedi Lal. Rüzgar kaşlarını çattı.
- Burada kalacağını daha önce söylemiştim. Yanımda olman gerekiyor, o evde yalnız kalmana müsade edemem. Kıyafetlerini de getirttim, dolaptalar. Dedi Rüzgar.
- Kalmak için değil, babamın çalışma odasından fotoğraf alacağım. Annemin fotoğraflarını saklıyordu babam, unutayım diye bana vermiyordu. Dedi Lal boğazı yana yana.
- Tamam, kahvaltı yaptıktan sonra gideriz, akşam da bir şey yemedin zaten. Dedi Rüzgar Lal'i mutfağa yönlendirip.
- Rüzgar, gerçekten aç değilim. Sen ye. Ben fotoğrafları aldıktan sonra yerim bir şeyler. Dedi Lal.
- Tamam, gel şimdi gidelim o zaman, sonra da yemek yeriz. Dedi Rüzgar. Lal gülümsedi. Acı bir gülümseme. Gözlerinde hüzün vardı, kolu kanadı kırılmış da Rüzgar'a sığınmıştı.
***
Eve vardıklarında Lal bir süre bahçenin önünde durdu. Gözünden düşen birkaç damla yaş yere düştü. Rüzgar usulca Lal'in elini tuttu. Gözünden düşen yaşları eliyle sildi.

Merdivenlerden çıkıp çalışma odasına girdiler. Lal'in her anısı gözünün önünden geçiyordu.

Masa elini koyarak yürüdü; destek almak için değil, hissetmek için.

Yavaşça ahşap rengi çekmeceyi açtı. Tam tahmin ettiği gibi birkaç fotoğraf vardı çekmecede. Altında da bir defter. Fotoğrafları ve defteri çıkarıp masanın üzerine koydu Lal. Sandalyeye oturdu.

İlk fotoğraf annesiyle babasının fotoğrafıydı. Arkasını çevirdi, "Keşke..." yazıyordu ve bir tarih vardı. Anlam veremedi Lal bu yazıya.

İkinci fotoğrafta annesi babası ve Lal vardı. Lal annesinin kucağındaydı, birkaç aylıktı büyük ihtimalle. Arkasını çevirdi Lal, "Kızım için katlanacağım... Lal için." yazıyordu ve bir tarih vardı burada da. Rüzgar da görüyordu ama o da Lal gibi bir anlam veremiyordu.

Aklına takılan sorularla üçüncü fotoğrafa baktı Lal. Sadece annesi vardı bu fotoğrafta, annesini hiç böyle görmemişti Lal. Bitik durumdaydı fotoğraftaki kadın, çok zayıftı, çökmüştü. Hasta gibi duruyordu. Lal bu fotoğrafın da arkasını çevirdi, bir tarih vardı. Sadece tarih. Ama bu tarih Lal'in annesinin ölümünden iki yıl sonraydı.
- Ama bu... Dedi Lal.
- N'oldu? Dedi Rüzgar panikle. Lal dehşetle Rüzgar'a baktı.
- Rüzgar, benim annem 2007'de öldü!.. Dedi ve fotoğraftaki "12.04.2009" tarihini gösterdi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu artık.
- Sakin ol Lal, bu ne bilmiyorum ama bulacağız. Neler olduğunu bulacağız. Dedi Rüzgar Lal'i sakinleştirmeye çalışarak. Bu olabilir miydi? Lal'in annesi ölmemiş ya da öldüğünü zannettikleri tarihte ölmemiş olabilir miydi?
- Benim annem öldü Rüzgar! Gözlerimin önünde bileklerini kesti! Gözlerimin önünde öldü! ÖLDÜ! Kanlar aktı yere, çok kan aktı! Öldü! Ben oyun sandım ama ölmüştü! Beni düşünmedi! Benim, kızının gözlerinin önünde BİLEKLERİNİ KESTİ! ÖLDÜ BENİM ANNEM! Diye haykırdı Lal, göz yaşlarının içinde.

Sımsıkı sarıldı rüzgar yaralı sevgilisine. Elinden başka bir şey gelmiyordu.

Eğer Lal'in annesi, Feride hanım yaşıyorsa Rüzgar onu bulacaktı. Ama eğer yaşamıyorsa ve bu aşalık bir oyunsa, bunu sevgilisine yapanları bulacaktı. Ne pasına olursa olsun, Lal'i koruyacaktı...

Çok ağlatıyorum bu kızı, vicdan azabı çekiyorum. Çok yakında yeniden gülmesini ümid ederekten bu bölümü sizlerin huzuruna sundum!

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın💚

Yenge Where stories live. Discover now