42. Bölüm ~VEDA~

1.1K 36 47
                                    

Size hiç kraliçenin ve kralın kızını göstermiş miydim? O zaman multiye bakın, dünyalar güzeli Vera'nın biraz daha küçük olduğu zamanları bıraktım oraya.

Kaan'ın durumunu çok merak etsem de günlerdir ne aramıştım, ne de sormuş. Onlarla eskisi gibi olmak için nemlerimi vermezdim oysa ki, ama gurur denen lanet şey onların yanına gitmeme asla izin vermez. Gurur, bu hayatta bolca ego ve bolca mutsuzlukla yaşatmamıza neden olur. Gurur pişmanlığa eşittir.

Rüzgar işe gitmişti, her anımı geçirmek istediğim adam yanımda yokken Onu çok özlüyordum. Vera ise kreşteydi, onu da çok özlemiştim. İçimde kötü bir his vardı. Kendimi küçücük, basık, karanlık ve hatta kıpırdayacak yeri bile olmayan bir odaya kapatılmışçasına sıkkın hissediyordum. Neydi beni böyle hissettiren?

Kendime bir kahve alıp salona geçtim ve kulaklığımı takıp kendimi rahatlatacak bir şarkı açtım. Bu bile ruhumun nedensiz sıkıntısını geçirmemişti.

"Semih!" diye bağırdım. Birkaç dakika beklememe rağmen cevap gelmeyince ayağa kalkıp evde, bence nedensizce, dolaşan korumalardan birisini durdurdum. "Semih nerede?" diye sordum.

"Semih abiyi abi çağırdı, yenge." dedi. Hani Semih benim korumamdı? Of!

Telefonumu alıp Rüzgar'ı aradım. İkinci çalışında açtı, "Efendim sevdiğim kadın?" dedi. Ben tabii hemen mal mal sırıtıp aptal moduna geçtim.

"Sevdiğin kadın, hııı. Evet. Şey, şey... Rüzgar?" dedim aptal gibi. Lal offline!

"Sevgilim, bir şey mi oldu?" diye sordu çok güzel bir ses tonuyla.

"Oldu aslında," dedim ve derin bir nefes aldım. "Ben kendimi iyi hissetmiyorum." diye ekledim.

"Neyin var? Ateşin falan mı var? Ben geliyorum hemen, hastaneye gideriz şimdi." dedi telaşla.

"Hayır, hayır Rüzgar! Öyle değil... Ruhsal bir iyi hissetmeme bu. Nedenini bilmiyorum ama içim daralıyor." dedim bıkkınlıkla. "Yanına gelebilir miyim?" diye sordum sonra, fısıldayarak.

"Gel bebeğim! Tabii ki gelebilirsin, hem belki şu iyi hissetmeme durumunu da hallederiz?" dedi.

"Tamam, geliyorum." dedim.

"Bekliyorum." dedi, çağrıyı sonlandırdım.

Hızlıca hazırlanıp şöför ve korumalar eşliğinde Rüzgar'ın bulunduğu lokantaya gittim. Kapıdan geçerken görevliler düğmesini iliklemişlerdi, eskiden olsa çok hoşuma gidecek olan bu hareket, artık midemi bulandırıyordu çünkü sosyal statüyü, üstünlüğü simgeliyordu. Oysa hiçbir insan diğerinden üstün değildi, hepimiz aynı derecede acizdik, bunu şimdi anlıyorum.

Rüzgar'ın odasına doğru emin adımlarla ilerledim, beni görünce Rüzgar'a haber vermek için ayağa kalkan sekretere elimle durmasını işaret ettim ve kapıyı çalıp içeri girdim. Bu sekreterler neden hep böyle giyiniyorlardı? Hep kısacık etek ve göbeklerine kadar açılmış gömleklerle, ağır makyajlarla geziyorlardı. Hep çok çirkinlerdi...

"Hoş geldin hayatımın anlamı." dedi Rüzgar bana sarılırken. Hayatımın anlamı...

"Hoş buldum." dedim dudağına minik bir öpücük kondurup. Sımsıkı sarıldım tekrar, Ona. Ama geçmedi. İçimdeki huzursuzluk geçmedi. Gözlerim doldu istemsiz, ne oluyordu bana böyle?

"Lal iyi misin bitanem?" diye sordu. Onun avuçlarının arasındaki başımı olumsuz anlamda salladım. "Neyin var?" diye sordu yanaklarımı okşayıp.

"Kötü hissediyorum. Kötü bir şey olacakmış gibi! İçim sıkılıyor, ruhum daralıyor, dayanamıyorum Rüzgar!" dedim sesimin titremesine engel olamadan.

Yenge Where stories live. Discover now