Bölüm 49 - Ölümler

1.5K 143 37
                                    



Çooook uzun bir ara vermişim, ay bilseniz neleri sığdırdım bu araya, bu dereye. İyisi kötüsü derken pandemiden dolayı da bir ufak darlanmalarla beraber geri döndüm sizlere. Ben yine depresif hallerden birinde karşınızda olmaktan gurur duyuyorum. Yok mu şöyle, ''Ben gıybetin dibine ekmek banarım.'' diyebilecekler? 

İnstagram: BiCeruVar

                                   -----------------------------------------------------


'Allah'ım alacaksan hepimizi al, bizi bununla sınama. Ardımızda gözyaşı bırakmamıza sebep olma. Rabbim sen ölümün hayırlısını ver yoksa ben kıyacağım canıma.' Tibet duvara sırtını sertçe yaslayıp mırıldandığında günlerdir tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakmıştı.

'Tibet...' Doğa yalvarırcasına konuşsa da adam baraj misali taşan gözlerinin ardından bakıp başını sağa sola salladı.

'Dayanamıyorum, ilk önce sırdaşım, şimdi yolumu aydınlatanım. Doğa dayanamıyorum. Madem böyle olacak o zaman daha fazla gözyaşı dökmeyelim. Alsın, isterse ciğerimi parçalasın ama alsın.'

'Amcam düzelecek.'

'Görmüyor musun her şey daha kötüye gidiyor. Babamdan sonra annem, amcamlar sağlam mı kalacak sanıyorsun? Biz bir şey olmamış gibi sağlam mı duracağız? Babam ya babam. Babamı kızı yıktı, bizi de babam yıkacak.' Doğa gırtlağına dizilen her kelimeyle kalakalmıştı. Haklıydı Tibet. Sonuna kadar haklıydı. Hiçbir şey düzelmiyordu. Aksine Ece teyzesinden sonra daha da kötüleşmişti. Hepsi ama hepsi sessizliğe gömülmüştü. Sesleri Tuanna'nın kaybı ile tekrar açığa çıkmıştı ki bu kez de amcası susturmuştu onları. Dört gündür gördükleri şu hastane duvarları arasına yetmez gibi bir de amcasının annesini yerleştirmişlerdi. O da oğlunun haline katlanamamıştı.

Vuslat nasıl makinelere bağlıysa annesi de aynı konumdaydı. Toparlanamıyordu bu yaşam, bu hayat. Dışarıdan kimsenin bir şey yapmasına gerek kalmamıştı, Kasırga'lar kendi içlerinde o şiddetli doğal afetin içine kısılmışlardı. Sürekli alıp götürüyordu bir şeyleri ve hiçbiri ses çıkaramıyordu.

'Ateş sırra kadem bastı, babam içeride, babaannem içeride, bütün aile omuzlarında yükle duruyor. Ben daha fazla kaldıramıyorum. Babam, eğer babama bir şey olursa-'

'Olmayacak, amcama bir şey olmayacak.'

'Ona bir şey olursa ben yaşayamam.' Biten sigarasını söndürüp bir tane daha yaktığında kafeteryanın önündeki banklara oturdular. Doğa'nın gözlerine bile bakamıyordu. Biliyordu ki kadın da ağlıyordu ve o yolunu aydınlatan adam bir kadının ağlamasının yüreğine ok gibi saplanacağını çok olmuştu anlatalı. Gözleri kafeteryanın içindeki televizyonda duraksadığında kaşlarını çatıp şaşkınlıkla elinin tersi ile gözlerini temizledi.

Ablası vardı o ekranlarda. Sırf ablası değil, Ateş'te vardı. Hızlıca olduğu yerden kalkıp içeri ilerlediğinde elindeki sigarayla ve ardından ne olduğunu anlamaya çalışan Doğanın geldiğinin bile bilincinde değildi. Tüm hikaye LCD televizyonda dönüyordu. Kasırga'ların inatçı, iş hayatına başarıyla tutunmuş kurşunlarla düğününde ölse de şanı hala devam eden kızı Tuanna Kasırga ve Yiğitoğlu ailesinin cenazede omuzları düşmüş, aslında çok güçlü sanılan oğlu Ateş Yiğitoğlu'nun hikayesi... Ama daha da fazlası vardı. Kafeterya personelinin müdahalesiyle sigarasını dışarı atıp derin bir nefes aldı.

'Sesini, sesini açar mısınız?' yaşadığı şok ile beraber gözlerini televizyondan ayırmadan konuştuğunda açılan ses kenardaki sandalyeden destek almasını sağladı. Bir magazin malzemesi gibi koca bir hayat gözleri önündeydi. Sunan sabah programı sunucusunun söylediği kulaklarında uğulduyordu.

Karanlığın Şafağı |Şafak Serisi|Where stories live. Discover now