XXXIV

5.1K 246 73
                                    

Suna-Nedim (Barlas'ın anne ve babası) ile karşınızdayım. Aklınızdaki birçok soruya cevap olacağını düşündüğüm bir bölüm bu. Sadece Suna ile Nedim'in davranışlarını değil Barlas'ın da davranışlarını açıklayan bir bölüm.


İki bölümdür Mercan ve Barlas'ımızı göremiyoruz ama merak  etmeyin, 

Beklediğinize değecek...

21 yıl önce (Eylül)

(Geriye dönüş sahnelerinin tamamı 3. Tekil şahıstan anlatılacaktır.)

Güz vaktinin İstanbul'a gelmeye başlamasıyla Suna Sardıç her zaman yaptığı gibi bu yıl da şöhretini umursamadan sahile inmiş, sırtını rüzgara çevirmiş masmavi gözleriyle renktaşı denizi seyrediyordu. Yılın bu zamanında bazı kimseler kısa kollularla dolaşmaya devam etse de Suna için yazın bittiği an kış başlardı. Bu yüzden üstünde ince bir pardesü vardı, ona sımsıkı sarılmış düşüncelere dalmıştı.

Son filminin ona verdiği ünle artık burnunu bile dışarı çıkaramaz olmuştu. Şimdi bile arkasında üç dört tane koruması vardı. Buna rağmen gözlerinde gözlükleri ve başında şapkasıyla duruyordu.

Aslında bu sene denizi seyretmesinin bir sebebi daha vardı. Suna'yı kanatlanıp uçuracak kadar çok mutlu eden bir şey...

Sadece 20 yaşındaydı; hayranlarının peşinden koşmasını saymazsak dertsiz, filmlerinin galalarının verdiği yoğunluğu saymazsak rutin bir hayatı vardı. Çocukluğundan beri mutlu bir ailede büyümüş, prenses gibi yetiştirilmiş; tek sorunu ona süslenmek olan mutlu bir bireydi. Hayatında acı namına bir şey yaşamamış, hayatının pembe bulutlarla kaplı olduğunu düşünen küçük bir kız çocuğuydu aslında.

Aşkın da ona neler getireceğini henüz tatmamıştı. Ona göre aşk Nedim Soysert'in sarı saçlarına ellerini daldırıp onu dakikalarca öpmekten ibaretti. Aşkın sadece pamuk şeker tarafını görmüştü.

Bugün de Nedim'i bekliyordu. Aslında bu buluşmayı Eylül'ün başından beri yapmak istese de tıp fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi Nedim bir türlü derslerden vakit bulup da gelmemişti.

Ama Suna Nedim'i anladığından ona hiç küsmemiş, darılmamıştı. O ne derse yapmaya hazırdı zaten... Aşk onu kör etmişti.

Yanına yaklaşan adım seslerini duymasıyla yüzüne kendiliğinden kaygısız bir gülümseme yayıldı. Gözlüğü yavaşça başına kaydırıp sağına döndüğü an karşısında sarı saçları alnına düşen, kahverengi gözleriyle sımsıcak gülümseyen bir Nedim Soysert'le karşılaştı. Suna ne kadar kalın şeyler içine kendisini sıkıştırmışsa Nedim de o kadar ince şeylerle duruyordu. Siyah gömleğinin içinden belli olan kaslı göğsü Suna'yı her seferinde olduğu gibi bu sefer de heyecanlandırsa da ağzından titrek bir şekilde "Merhaba." lafını çıkarabildi.

Nedim ise bu tavra alışmış olduğundan gülümsemekle yetindi ve uzanıp Suna'nın yanağına bir öpücük bıraktı. "Merhaba hayatım." dediği an Suna heyecanla kızardı. Yaklaşık 8 aydır çıkıyorlardı ve o hala alışamamıştı.

"Lütfen izlediğini söyle." dedi Suna Nedim'in heyecanla koluna girerek. Onun bu gülümsemesinden son filmi olan "Güz Hayalleri"ni izlediğini düşünmek istiyordu. Ne kadar ısrar etse de 2 hafta önce sinemalara düşen filmini Nedim'e izletememişti. Genç adam her ısrarını bir bahaneyle geçiştirmişti.

Suna da yanına böylesine mutlu geldiğini görünce bunu izleyip çok beğendiğine yormuştu.

Fakat genç adamın filmin bahsinin açılmasıyla düşen suratı Suna'daki tüm hayalleri birden bire suya düşürdü.

Hüzün Kovan KuşWhere stories live. Discover now