L

2.8K 189 42
                                    

Bol ağlamalı bir bölüm geldi canlar, yorum yapmayı unutmayalım

Ha başlamadan bir de yıldıza basalım hemen...

Tamam şimdi başlayabilirsiniz, iyi okumalar...

Barlas Soysert

Benim minik kuşum ellerimden kayıyordu ve ben öylece gidişini izliyordum.

İşte bu canımı çok yakıyordu...

Ellerim Mercan'ın elini sarmalamış başım da hemen ellerimin üstünde yerlerini almıştı. Elimin altındaki bedeni hala hayattaydı ama gözleri kapalı o yatakta yatışı bile beni korkudan delirtmeye yetmişti.

Kollarımda hissizleşen bedeni ve bayılışı aklımdan çıkmıyordu. Gözlerinin kapanmadan önceki geriye kayışı ve hala açmamış olması bana işkenceden başka bir şey değildi.

Sahnenin hemen önünde gerçekleşen o an sanki bizim filmimizin kısa bir özetiydi. Mercan'ım ellerimden kayıyordu tıpkı bayıldığı andaki gibi. Ve ben öylece izliyordum tıpkı o an olduğu gibi.

Mercan'la beraber benim de yere çöküşüm, bağırmam, diğerlerinin hızla yanımıza gelişi, Gizem'in hala kulaklarımda çınlayan çığlığı, onun zayıf bedenini kucaklayarak koşturmam, hastane girişi, ağladığımı dahi fark etmemiş olmam ama yüzümün sırılsıklam olması...Hepsi bir film karesi gibi anlık beliriveriyordu kapalı gözlerimin önünde.

Hiçbiri net veya tam değildi, sanki ben de bayılmıştım onunla beraber.

O iyiydi şu an.

Ama bu iyi olacağı anlamına gelmiyordu.

Kalp atışları ritimli, nefes alış-verişi düzenliydi.

Ama bu bir gün bozulmayacağı anlamına gelmiyordu.

Bugün o ölürse ne yapacağımı daha doğrusu neleri yapamayacağımı hatırlatmıştı bana, sevgilimin ölümün kıyısında durduğunu, kopmak için rüzgarını bekleyen kuru bir yaprak olduğunu tokat gibi yüzüme vurmuştu.

Ben şimdi o tokatın etkisinden çıkmaya çalışıyor sessizce ağlıyordum kenetli ellerimizin üstünde.

Hazır hala tutabiliyorken o elleri...

"Aptal kafam!" diyerek başımı kaldırdığımda Caner benimle beraber 'şşt' leyerek bir elini omzuma attı. Gizem yatağın hemen diğer tarafında oturmuş Mercan'ın diğer elini tutmuş benden farksız bomboş bakıyordu etrafına. Çınar ve Akasya ortalarda yoktu, sorgulamadım da zaten.

"Onu evine bağlayıp yatırmam ve dinlendirmem gerekirdi! Aptal kafam!" diyerek sıktığım dişlerimin arasından konuştum. Caner omzumdaki elini sıkılaştırarak "Saçmalama!" dedi. "Kıza hasta diye evcil köpek muamelesi mi yapacaktın, onun gezmeye tozmaya tatile ihtiyacı yok mu sanıyorsun?"

Fazla ciddi ses tonu toparlanmama yardımcı olmuştu. Sandalyemle beraber hafifçe ona döndüm. "En çok onun yaşamaya hakkı var Caner, ama bak." dedim elimle yatağını işaret ederek. "Bak..." Sesim gittikçe kısılıyordu. Burnumu çekip elimle sertçe yüzümü sildim. "O ölüyor, bir gün bile eğlense ölüm ona kendini hatırlatıyor. Hepimiz öleceğiz klişesine hiç girme! Çünkü Mercan her gün bu gerçeği yaşıyor, her dakika her saniye. Güldüğü en ufak bir anda karnına giren sancıları biz hissetmiyoruz, kemoterapide acıyan yerlerini, morluklarını, o ölüyor Caner bak!" dedim bir kez daha yatağı işaret ederek. Sesim de gittikçe yükselmişti.

Gizem'in hıçkırığı sıktığı dudaklarından firar ettiği an Caner susmamı bağırmıştı öfkeyle. O an yine aynı şeyi yaptığımı fark ettim. Üzülünce kendimi tekrar tekrar yaralıyordum... Ama bunu Gizem'e yaptığım için o an büyük bir pişmanlık da bunun için yaşadım.

Hüzün Kovan KuşWhere stories live. Discover now