LIV

2.5K 183 57
                                    

Medya: Mercan Belçin

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Mercan Belçin

Günler geçip gidiyordu. Bir melteme kapılmışım gibi hayatımın çevremden akıp gittiğini hissediyordum. Sanki dokunabilecek kadar yakındım ama hissedemeyecek kadar da uzaktım.

Gün geçtikçe artan ağrılarım, sıklaşan kemoterapilerim, vücudumda tek kalan kıllarım olan kirpiklerimin de dökülmesi ve artık boynumda bile sebepsizce çıkan morluklar derken hayatımı hissedemiyordum. Bir tek Barlas'la olan anlarımda gerçekten yaşadığımı, var olduğumu hissediyordum. Kalbim bir tek onun yanındayken güçlü bir şekilde çarpıyor, zihnim bir tek onun yanındayken ağrılarımı görmezden gelebiliyordu.

Neyse ki neredeyse yazın sonuna gelmemize rağmen tüm bu yaz boyunca beni bir an bile yalnız bırakmamıştı. Aklına beni bırakıp da keyfine bakmanın tek bir düşüncesi dahi gelmemişti. Bu fedakar yanı beni çoğu zaman duygulandırsa da bazen kendime kızmama da neden oluyordu.

Onun hayatına hiç girmemeliydim, gözünden akan bu damla yaşın sebebi ben olmamalıydım, hayatını yaşamasına izin vermem lazım gibi düşünceler bazen kafamda uçuşmaya başlasa da kollarımın ağrıdan kalkmadığı günlerde gözlerime değen bir bakışıyla acılarımı susturması bu bencilliği bile isteye tekrar yapmak istememe neden oluyordu. Bazen de onun yüzündeki tebessümün sahibi olmak bana tamamen bencil olduğumu unutturuyordu.

Özellikle de son zamanlarda babasına olan yüksek duvarlarını indirip düşünmeye başlıyordu, bu da beni mutlu ediyordu. Bana yaptığım şeylerden dolayı kırılmıştı ama şimdi kalbinin bir yerinin onarılmaya başladığını hissetmek hem ona hem de bana büyük bir keyif veriyordu.

Hatta bana daha çok keyif veriyordu. Keyif de vermenin ötesinde huzur veriyordu...

Çünkü aptal değildim, herhangi bir alanda kendimi kanıtlayamasam da çoğu şeyin farkındaydım.

Vücudum yavaş yavaş ölüyordu. Doktorlar hücrelerimde ekstra bir anormallik görmese de yaklaşık 20 yıldır bu bedenin içinde yaşayan bendim. Bedenimi en iyi tanıyan da bendim. Bu yüzden çöküşünü de en yakından ve en iyi şekilde anlayacak olan bendim.

Şimdi aynanın karşısında elbisemin içinde sırtımda çıkan bir morluğa kapatıcı sürmeye çalışırken de vücudumun fire verdiğini, arkaya uzanan kollarımın bana bahşettiği dehşetli acıdan anlıyordum. "Kahretsin." diye ağlamaklı bir yüz tonuyla ellerimi geri çektim ve kollarımı hafifçe ovuşturmaya başladım. Sanki bu Ağustos ayına geçtiğimizden beri daha çok ağrı çeker olmuştum.

"Yardımcı olmamı ister misin?" diyen sevdiğimin sesini duyduğumda yüzümdeki acı çeken yüz ifadesini sildim ve sahte bir gülümsemeyle kapıya döndüm.

Yine siyahlara bürünmüş olsa da siyahların kapatamadığı ışıl ışıl mavi gözleriyle bana bakan Barlas'la kalbim yeniden atmaya başladı. "Çok isterim." dediğimde dayandığı yerden ayrıldı ve elimdeki kapatıcıyı alıp peruğumu bir diğer omzumdan aşağı atıp morluğun olduğu yeri kapatmaya başladı. "Bununla uğraşmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi? Nasıl göründüğünün bir önemi yok, oradaki kimse için de olmayacak." diye aynadaki yansımamla göz göze geldiğinde istemeyerek de olsa gözlerimi kaçırdım.

"Ben bunu kimse için yapmıyorum ki... Gizem için yapıyorum. En mutlu günlerinden birinde benim halimi görüp de üzülmesin diye yapıyorum." diye utanarak yaptığım itirafla Barlas açıkta kalan omzuma tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı. "Anlayışlı Casper'ım." İçim sımsıcacık olurken gitme vaktinin geldiğini hatırlatan saati görmemle geri çekildim ve üstümü değerlendirmesi için Barlas'a döndüm. "Nasılım?"

Hüzün Kovan KuşWhere stories live. Discover now