XLIV

3.7K 244 29
                                    

Başlamadan önce oy verin lütfen, sonra unutuyorsunuz...


Mercan Belçin

Çınar'ın doğum günü, Barlas'ın bana yemek yaptığı gün... Hepsi iki haftanın tozlu sayfalarına karışmıştı. Bahar tüm güzelliğiyle geri gelmiş, İstanbul'un başına taç olarak konuvermişti. Nisan çiçekleri her yeri elbise gibi sarmıştı.

Şu iki haftada Barlas'la da fazla görüşememiştik. Barlas'ın vize haftası ve sadece üniversite içine açık tiyatro gösterisi yüzünden istediğimiz gibi görüşememiştik. Şimdi ise 23 Nisan vardı önümüzde. Perşembeye denk geldiğinden milletçe cumayı da kafamızda tatil etmiş kendimize izin vermiştik. Barlas'la ben de bu 4 günü tepe tepe beraber kullanmak için sözlemiştik.

Uzun boy aynamdan kendime baktığımda biraz zayıflamış olduğumu görüp hafifçe yüzümü buruşturdum. Mart'ın başında aldığım kot eteğim belimi tam kavramıyor bir parmak boşluk kalıyordu.

Kanser beni tüketmişti, stabil ilerlese bile tüketmeye devam ediyordu hissediyordum. Benden enerjimi çalmaya, bir çocuk gibi akşamları erkenden yatmama neden olmaya, ağzımda yaralar çıkarmaya, ayaklarımda şişlikler oluşturmaya devam ediyordu. Ama yaşıyordum, hem de sevdiğim herkesle birlikte, ve bunun için tüm bu eziyetleri çekmeye değerdi.

"Kızım, Barlas kapıda!" diye bağıran babamla kafamdaki kumral peruğu düzelttim ve kendime son kez gülümseyerek kapıya indim.

Kapıda bana sonsuza dek gülümseyecek mavileri gördüğümde benim de gözlerim parıldadı ve babama son kez sarılıp Barlas'la apartmandan çıktık. "Seni her gördüğümde güzelleşmiş olman haksızlık. Seni peçeye sokmak istiyorum." diyerek arabaya binen Barlas'la kıkırdayıp yanaklarını sıkıştırdım. "Bazen benim de seni kelebek kozasına sokasım geliyor emin ol. Ama kader, bazı şeyleri yapamıyoruz." dediğimde arabayı çalıştırırken sırıttı.

"Bugün 23 Nisan, beni nereye götürüyorsun sarı civcivim?" dediğimde gülerek, "İlk önce Oyuncak Müzesi, akşama ise büyük bir sürpriz." dedi. "Oyuncak Müzesi mi! 19 yıllık İstanbulluyum ama hiç gitmedim! Rezillik değil mi?"

"Kesinlikle." diye gülerek beni onayladığında, "Eşek." diyerek hafif bir yumruk attım.

Yolculuk boyunca bir yandan şarkı söylemiş bir yandan da Gizem'e ve Çınar'a planımızı anlatmıştım. Gizem'le Caner, Polonezköy'e günübirlik bir gezintiye gitmişler, Çınar'la Akasya da yabancı bir rock yıldızının 23 Nisan özel konserinden güzel yer kapmak için sabahtan konser alanına gitmişlerdi. Yine en sakin plan bizimkiydi.

Oyuncak Müze'sinin bulunduğu daracık sokaklara arabayı park edip indiğimizde hala gülüşüyorduk. "Ben detone olmam!" diye tartışmaya ezici ağırlığını koyan Barlas ile itiraz etmeyi kestim ve gülerek yanağına minicik bir öpücük bıraktım. Fakat hala bu hareketlere alışamamış olduğumdan kızarmamı engelleyememiş Barlas'ı tekrar güldürmüştüm.

"Öğlen yemeğini nerede yeriz kuşum?" dediğimde kaşlarını kaldırarak, "Yeni kahvaltı edip çıktık, bir gezelim şurayı sonra düşünürüz." diye bana tuhaf tuhaf baktığında güldüm ve müzeye giriş yaptım.

Belki sanata olan ilginç merakım ve yeteneğimden, belki de sadece huylarımın vermiş olduğu garip etkilerden dolayı hayatım boyunca eski şeylere ilgi duymuştum. Eski olan şeylere dokundukça onların hikayesini hissettiğimi düşünür, sonsuzluğa uzanan hayal gücüm sayesinde onu hemen bir resme, bir hikayeye dönüştürürdüm. Özellikle de eski aşklara dair olan şeyler benim hayallerimde büyük yer kaplardı. Aşka aşık bir insandım ben çünkü.

Hüzün Kovan KuşWhere stories live. Discover now