16

2.7K 258 342
                                    

Savaşı o başlattı.

Şafak sökmüştü, güneş hiçbir şeyin iyi olmayacağını söylercesine sislerin arasından belli belirsiz bir şekilde doğmuştu. Chanyeol, Jongin ve Kyungsoo'nun gece boyunca salonda konuştuğunu duymuştum ancak söyledikleri şeyleri zihnim bir anlığına bile takip edememişti.

Jongin odamdan çıkmadan önce dağılmış bir haldeydim. Bu iyi miydi kötü müydü emin bile değildim. İlk kez yaşadığım duyguyla kendi başıma kalakalmıştım ve ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi dudakları yanağıma dokunduğunda. Parmakları hala belime dokunuyormuş gibi hissediyordum. Bacaklarımı karnıma doğru çektim yatağın içinde yuvarlanırken. Bir kez daha bacaklarımın arasına girdiğinde olacakları düşünmek istemiyordum, bunu düşünmeye başladığım anda bile utancımdan kendime vurmak istiyordum.

Onlar düşüncelerim gibi uzun bir süre boyunca konuşup, tartışmışlar ve gürültüyle her şeyin son bulmasını sağlamışlardı. Odamdan çıkarsam belki Kyungsoo'nun nerede olduğunu öğrenebilir onunla daha fazla konuşma şansı elde edebilirdim ama Jongin'i görmek istemiyordum şu an. Onun nereye gideceğini merak ediyordum ve onu görürsem soracağım ilk şey bu olacaktı. Dün geceden sonra ona bir şey sorma fırsatım hala var mıydı emin değilim ama yapmak istediğim şey buydu.

Kapının açıldığını duyduğumda duvarın üzerinde garip şekiller çizen parmağımı izlemeyi bırakıp geriye döndüm. Jongin beni öldürmek istiyor olabilirdi ama ondan daha çok ölmemi isteyen birisi vardı ve şu an odamdaydı.

"Jongin sana dokunmamak için evden gitti." Sesi bakışları gibi sertti. Yavaşça doğrulup yatağın içinde oturduğumda ağır adımlarla kapıdan uzaklaştı.

"Bunu benden daha çok düşünüyorsun. Ne kadar acınası!"

Parmaklarının üzerinde dolaşan gözleri kelimelerimle beni bulduğunda dik duruşumu bozmamaya çalıştım ama gülümsemesi cesaretimi tuvalette boğmaya başlamıştı bile. Avına yaklaşıyormuş gibi tehlikeli ama bilinçli duruyordu.

" O zaman sana diğer haberi söyleyeyim. Kyungsoo sürünün içindeki hainin ben olduğunu Jongin'e söyledi. Onu öldüreceğimi bildiği halde gözlerimin içine bakarak Jongin'in yerini almaya çalıştığımı söyledi."

Bu daha çok dikkatimi çekmişti işte. Ayaklarımı soğuk zemine bastırdığımda parmağını havada salladı. Beni yakalamıştı, Jongin'in kızışma dönemiyle ilgilenmediğimi biliyordu (onunla yakın değilken tek başıma kaldığımda ilgimi çekiyordu bu konu) ve Kyungsoo'nun itiraf edeceğini bildiğimi de biliyordu. Hatta bunu ona söyleten kişinin ben olduğumu düşündüğüne bile emindim.

"Ölümünü izleyeceğim Chanyeol. Hak etmediği halde Minseok'a davrandığın gibi sana davrandıklarında orada olacağım. Onları kışkırtacağım, daha fazlasını yapmaları için nedenler sunacağım."

"Seni aptal!" Gülerek bana yaklaştı. Dizlerini yere bastırıp ayak ucuma çöktüğünde eli istemediğim halde bacağıma dokunmaya başlamıştı. Gözleri kaval kemiğimden yukarı çıkan parmaklarını izlerken elini uzaklaştırdım. Havada süzülen eli bir anda çenemi tuttuğunda gözlerindeki koyuluk açıkça bir meydan okuma gibi gelmişti bana. Ondan korkmuyordum, Jongin burada olmasa bile ondan korkmuyordum. "Sana söylemiştim öyle değil mi?"

"Yalan söylüyorsun." Ayağımı göğsüne bastırıp onu itmeye çalıştığımda kıkırdadı. Beni aşağıya çekiştirdiğinde parmakları tenime daha çok batmaya başlamıştı. "Jongin inanmamış olamaz. Bu kadar kör değil, Kyungsoo ona Wufan ile ilgili bilgileri verdiğinde onun doğruları söylediğini biliyordur ve buna içten içe olsa da inanmıştır."

The Boy /SEKAI Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon