09

876 105 88
                                    

Asya Esendemir.

Önümde ki kitabı itip başımı masaya yaslayıp gözlerimi kapattığımda ne kadar yorgun olduğumu o an anlamıştım.

Dün idman yüzünden yeterince yorulmuşken Canan'ın söyledikleri ruhsal olarak da yormuştu. Daha hıncımı alamamışken Emir yüzünden onu dövmeyi ertelemek zorunda kalmıştım.

Aklıma Emir gelirken sinirle yumruklarımı sıktım. Önce ki gün ilgi komasına sokarken ertesi gün gözümün içine baka baka o kızı tutuyordu. Bir de yanlışlıkla oldu diyordu.

"Yanlışlıkla çakıcam suratına." diye mırıldandığımda başım kütüphane masasında olduğu için sesim boğuk çıkmıştı.

"Burası boşsa oturabilir miyim?" duyduğum ses ile başımı yavaşça masadan kaldırıp tepemde dikilen kişiye gözlerimi kısarak baktım.

"Başka yer mi kalmadı?" bir süre etrafına bakındıktan sonra olumlu anlamda başını salladığında gözlerimi devirip önümden ittiğim ders kitabını geri önüme çektim.

Açılan boşluğa kendi ders kitaplarını koyduktan sonra karşımda ki sandalyeye oturmasını umursamadım. Sınav haftası olduğu için gerçekten oturacak başka yer kalmamıştı.

"Bu kütüphane kaça kadar açık oluyor?" dediğinde gözlerimi ders kitabından ayırmadan cevap verdim. "Kapanmıyor."

"Hep o kadın görevli mi duruyor?" dediğinde sorusunu fazla anlamsız bulup gözlerimi devirdim.

"Sekiz saatte bir değişiyor."

"Buraya çok sık mı geliyorsun?" bunalarak derin bir nefes verip kısaca önünde ki kitaba baktım. On ikinci sınıf kitabıydı.

"Mezuna kalmışsın. Bu kadar anlamsız soruların sebebi dikkatinin çabuk dağılması anlaşılan." dediğimde şaşkınca bana baktı.

"Mezuna kaldığımı nerden anladın? Sonuçta on ikinci sınıf kitabı." dediğinde omuzlarımı silktim.

"Hiçbir on ikinci sınıf öğrencisi senenin ortasında bu soğukta dershanesinden ya da evinden çıkıp daha önce gitmediği bir kütüphaneye girmez." dediğimde gülümsedi.

"Seni tanıyorum." kaşlarımı çatarak bir süre onu süzdüm. Buğday tenli, açık kahverengi neredeyse sarı diyebileceğim saç rengine sahipti.

"Ben tanımıyorum."

Sözlerime karşılık omuzlarını silkip gülümsemeye devam etti. "Kereste fabrikasında çalışmıştın."

Sinirle bir nefes bıraktım. "Bu yıllar önceydi ayrıca seni hiç görmedim."

"Fabrikanın sahibi benim babam ve seni tanımamın tek sebebi tavırların. Eskiden de seninle konuşmaya çalıştığımda böyle bilmiş bir tipdin."

Önümde ki ders kitabını sertçe kapatıp yerimden kalktım. Yeterince canım sıkkıntı zaten bir de bununla uğraşamayacaktım.

"Bir daha ne zaman gelirsin?" diye arkamdan seslendiği sırada hızlıca kütüphaneden çıkıp evib yolunu arşınlamaya başlamıştım.

Pazar gününün öğle saatlarinde olmamıza rağmen havada ki yağmur bulutları yüzünden hava karanlıktı. Yağmurdan önce gelen gök gürültüsü yüzünden irkilirken apartmanın merdivenlerini çıkıp evin kapısını açtım.

Sessiz adımlarla ilerlerken salona kısaca baktığımda yerde sızıp kaldığını gördüm. Koltuğun üzerinde tanımadığım bir adam yatıyordu. Kaşlarım çatılırken umursamamaya çalışıp odama ilerledim.

Odamın kapısının hala sağlam olmasına şaşırırken sessizce kapatıp çekyata uzandım. Annemin kırdığı cam yüzünden oda sokaktan daha soğuk gibiydi. Dizlerimi kendime çekip cenin pozisyonu aldığımda ısındığımı hissederken biraz olsun uyuyabilmeyi umdum.

Kim Ölü Kim DiriWhere stories live. Discover now