09

3.8K 427 387
                                    

merhaba, cumartesi geleceğimi söylemiştim fakat yazdığım bölüm çok içime sinmedi. lütfen fikirlerinizi belirtin olur mu çok ihtiyacım olan bir dönemdeyim🥺 iyi okumalar dilerim🤍

                    mean it - gracie abrams
Talk to me more
You're a little bit bored, I'm a little bit tired
We don't fight though
You've been acting so cold, I don't know what you wanted

                    mean it - gracie abrams  Talk to me moreYou're a little bit bored, I'm a little bit tiredWe don't fight thoughYou've been acting so cold, I don't know what you wanted

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

   Jungkook Jimin'in uyuyamadığını fark ettiğinde beraber yaşamaya başlamalarının üzerinden on bir gün geçmişti. Jungkook yavaş yavaş işine dönse bile hâlâ sadece birkaç saat evden ayrılıyor, Jimin'i yalnız bırakmamak için elinden geleni yapıyordu. Gecenin bir yarısı su içmeye kalktığında onun odasında oturmuş, şarkı dinlediğini duymuştu.

O gün Jimin sabaha doğru uyumayı başarıp on bir de uyandığındaysa, Jungkook evde yoktu. Olmadığından emin olmak için banyonun ve onun odasının kapısını sonuna kadar açarak kontrol etmişti. Ev bomboştu, Tobio koltukta Jungkook'un hırkasının üzerine kıvrılmıştı.

Evin boş olması hoşuna gidiyordu, onun yeni gittiğini mutfakta hala sıcak olan kahve kupasından anlamıştı. Kendi için bir kahve yapıp elinde sigarasıyla boş evi turlamaya devam ediyordu, siyah tutamları iyice uzamış olduğundan gözlerinin önüne dökülüp duruyorlardı, eliyle geri ittirmek tik gibi olmuştu artık.

Sigarayı dudaklarının arasına sıkıştırıp kahve kupasını sehpaya bıraktıktan hemen sonra dikkatini çeken bir kitabı yerinden çıkartmış ve biraz bakınmıştı. İlgisini çeken kitabı kolunun altına sıkıştırdıktan sonra odasına dönüp bırakmıştı yatağın üzerine.

Bu eve git gide daha fazla ısınıyordu, ne zaman dışarı çıksa döndüğünde o tanıdık kokuyu, Tobio'nun miyavlamasını, buzdolabının çıkardığı o sesi ve her şeyi duymak onu evinde gibi hissettirmeye başlamıştı.

Jungkook'a her ne kadar alışsa bile aralarına koyduğu o büyük duvarları bir türlü aşamıyor, daha doğrusu aşmak istemiyordu. Jungkook artık onun alışkanlıklarını öğrenmeye başladığından çok fazla soru da sormuyordu. İkisi birbirine alışmıştı fakat hâlâ ikinci yabancıdan farksızlardı.

Jimin koltuğa yaslanıp kolunu karnına dolamış, etrafa bakınmaya devam etmişti. Artık her şeyi ezberlemiş ve biliyordu. Sigarayı söndürüp yenisini yakarken dolabı açıp bakınmıştı, bir şey yemek istememişti. Jungkook'un sorgulamadan kutu kutu aldığı sigaralar yüzünden ağzından hiç düşmez olmuştu, o yüzden iştahı kaybolmuştu.

Mutfaktan çıkıp salondaki koltuğa yayılmış, seçtiği kitabı okumaya başlamıştı. Ne kadar dönüp durduğunu, şekilden şekile girerek kitabı okuduğunu bilmiyordu. Bu kapı açılıp Jungkook içeri girene kadar sürdü.

pretty when you cry| jikookWhere stories live. Discover now