LYCORİS 1.BÖLÜM "KAYIP RUH"

3.2K 185 91
                                    

Herkese merhaba. Öncelikle, Lycoris (Lilium'un devam kitabı) için yeni bir kitap sayfası açmayı tercih etmedim o yüzden yeni bölümleri buradan devam ediyor olacağım. Böylesinin daha iyi olacağını düşünüyorum ama sizin de düşüncelerinizi merak ediyorum. Onun dışında Wattpad'e geri döndüğümü ve artık buralarda olacağımı zaten söylemiştim. Lycoris'e gün geçtikçe, kalemim kendisini toparladıkça, daha çok odaklanıyorum ve daha sık bölüm atmak istiyorum çünkü hikayenin ilerleyişinde de, Zed ve Güneş arasındaki çekimi de yazdıkça ben de heyecanlanıyorum. 

Lycoris'in yanında Vehic'e de devam etmek istiyorum, gerçekten güzel ve ilginç bir kurgu olacağını düşündüğüm ve yazarken de zevk aldığım bir kitabım. Aklımda birkaç kurgu daha var ama şimdilik, bu yoğun yazma sürecine kendimi alıştırana kadar yeni bir kitap yayımlamayacağım. 

Benim için çok özel ve anlamlı olan bu bölümü, Lycoris'in ilk bölümünü umarım zevkle okursunuz. İyi okumalar... 


Sakin bir gölün kıyısında, çıplak ayaklarına değen taşlı kum taneleri ile dolaşan kayıp bir ruh vardı. Saçları, gölü dalgalandıran rüzgarla birlikte havalanıyor, çıplak tenine değen soğuk onu rahatlatıyordu. Sakince adımlarını durdurdu. Parmak uçlarına su dalgaları geliyor, sonsuzluğa uzanan bir salıncaktaki çocuk gibi ileri geri gidip geliyordu. Kayıp ruh, parmak uçlarındaki kum tanelerini sıkıştırdığında parmaklarının arasına girdi. Bulunduğu yer ıslak ve yumuşaktı. Hava kapalıydı. Güneş, bulutların arasına saklanmış cesedi ile soluk rengini akıtmıştı gökyüzüne. Kasvetli havaya rağmen rüzgar, huzurla çalınıyordu Kayıp Ruh'un kulaklarına. Yere doğru eğildi ve ıslak kumların üzerine oturdu.

"Ölüm..." Kayıp ruh bir kez daha düşündü. 'Ölüm' kelimesinin harfleri arasında, arkasında kanlı ayak izleri bırakarak yürüyormuş gibi hissediyordu. Katiline yerini belli ederken bundan korkmuyor, kendi ayakları ile Azrail'i ile buluşacağı yere doğru gidiyordu. Gözlerini yumdu. Rüzgar, bir kez daha çıplak vücuduna doğru estiğinde yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Ölüm, rüzgarın sardığı vücuda sarılırken, Kayıp Ruh ona sıkıca bağlandı. Kollarını, Ölüm'ün boynuna geçirdiğinde, ceset kokusu ruhunu yaktı ama yine de ondan kaçmadı.

"Zamanı geldi..." diyerek gözlerini açtığında, aslında zaman onun ruhunu terk etmeye hazırlanmak yerine onun ruhunun derinliğine gömdüğü akrep ve yelkovanı, vücudunda canlı tutmak ve yılların ona buruşuk ve kırışmış bir ten bırakması için hazırlanıyordu. Zaman, Kayıp Ruh'u terk etmiyor, onda can buluyordu. Yine de Kayıp Ruh, bunu fark edemeden ayağa kalktı. Vücuduna yapışan kum tanelerini silkelemeden gölün kıyısında durdu.

Göle doğru bir adım atacakken ayağına değen sert ve keskin bir şeyle durdu ve parmak uçlarına doğru baktı. Siyah bir deniz kabuğu, yolunu kaybetmiş bir şekilde ona bakıyordu. Yere doğru eğilip ince parmaklarıyla deniz kabuğunu sardı ve eline aldı. Keskin kenarlarıyla korumak istediği benliğine saygı duydu Kayıp Ruh. Koruduğu yumuşak ve sanatçının elinden çıkma desenleriyle dikkatli ve nazikçe inceledi. İçeriye doğru kıvrılan deniz kabuğunu yanına aldı ve bakışlarını göle doğru çevirdi.

Yavaş adımlarla suya doğru ilerlediğinde dalgalar, vücuduna yapışan kum tanelerini temizlemeye başlamıştı. Attığı her adımda su biraz daha yükseğe çıkıyor, soğuk tenine işliyordu. Su, dizlerine geldiğinde Kayıp Ruh adımlarını durdurdu ve ellerini kalbine koydu. Derin bir nefes aldığını sandı ama hava, ciğerlerini bulamıyordu. Kalbi atmıyor, sessizce orada duruyordu. Buruk gülümseme tekrardan dudaklarına konduğunda gölün ortasında dans etmek istedi. Ayaklarını kesen taşları umursamadan dans etmek istedi. Bir eli, avcunun arasındaki kalbindeyken diğer elini suyun yüzeyine götürdü ve kendi etrafında yavaşça dönmeye başladı.

LİLİUMOnde histórias criam vida. Descubra agora