24.Bölüm "Hutame"

5.5K 418 170
                                    


Bir gölün kıyısındaydım. Ellerim, ıslak toprakta gömülüyor, tırnaklarımın arasına kahverengi tanecikler giriyordu. Çıplak dizlerim yere sürtünüyor, derim kavlıyordu. Göle doğru eğilince sarı saçlarım önüme doğru uzandı ve bakışlarımı, bana beni göstermeyen göle çevirdim. Sağ elimin işaret parmağını suya değdirince su dalgalandı ama karşımdaki görüntü ifadesini bozmadan mavi bir sayfa gibi karşımda dikilmeye devam etti. Bu kez parmağımla değil, avuç içimle suyu dalgalandırdım. Göl, Tanrı'nın avucunda bulunan ayna gibiydi. Sanki o, aynaya baktığında cehenneme sürüklediği meleğini görecekti, ben ise göle baktığımda cehennemi yaratan Tanrı'yı.

İkimizde birbirimizi göremedik.

Kırmızı bir şimşek çaktığında kafamı yukarı kaldırdım ama elimi suyun yüzeyinden çekmedim. Yağmur yağıyordu. O anda Tanrı'nın gözyaşlarıyla ıslanan saçlarımın, sarı renginin akıp siyaha boyanacağını ve zehre gömülen kanatlarımın birer birer yanacağı hissine kapıldım.

Ama yanılmıştım, yağmur Tanrı'nın gözyaşları değildi.

Cennetin gözyaşlarıydı.

Kırmızı şimşek ise cehennemin feryadı.

Etraf tekrardan kırmızıya boyandığında sağ bileğimde bir baskı hissettim. Bakışlarımı daha oraya çeviremeden kendimi göle doğru çekilirken buldum ve vücudum, sırt üstü suya düştüğünde bakışlarım, suyun yüzeyinde dans edip gölü dalgalandıran yağmurdaydı. Gölün derinliklerine doğru çekildikçe suyun yüzeyinde bir yansıma belirdi.

Ben, meleğini cehenneme sürükleyen Tanrı'mı gördüm. Tanrı ise cehennemde şeytanla dans eden günahkar bir ruhu.

İkimiz de gözlerimizi kapatamadık.

O sırada ensemde bir şey hissettim. Bir dalgalanma, suyun altında nefes verildiğinde oluşan baloncuk gibi bir şeydi. Gözlerimi yumdum ve ensemde hissettiğim hareketlerin varlığına sığındım. Tanrı, gölün yüzeyine çekildikçe ben derinliğine kapıldığım suların sarmaşıklarına sarılıyordum. Tanrı benden uzaklaşıyor, Tanrı beni unutuyordu.

Ensemdeki varlık kaybolduğunda gözlerimi araladım ve kırmızı gözlü şeytanla karşılaştım. Önümde, gerçek olmayan bir yansıma gibi duruyordu ama yanılıyordum. İnsanlar yansımanın gerçek olmadığını, bizi gösteren bir kopyacı olduğunu savunurdu. Oysa insanlar, sadece görmek istediklerini görürlerdi. Aynaların ona neler anlattıkları hakkında tek bir fikirleri bile olmazdı.

Bense elimi kırık aynaları daldırdığımda, parmak uçlarımdan düşen kanla duvarlara yazdım, sessiz fısıltıları. Onların, anlatmak istediklerini.

Gözlerimi yumdum tekrardan ve o sırada, tırnaklarımı batırdığım kollarımın acısını hissettim. Bir masalın kapağını kapatan Tanrı, beni yeni bir kabusun karanlığıyla uyandırdı. Hala her yer kan içerisindeydi. Duvarlarda yazılan yazılar, içerisinde bulunduğum küvet... Çıldırıyordum... Hayır. Çıldırmayı çoktan geçmiştim. Gördüklerimin hepsi gerçek olamayacak kadar anlamsız, sahte olamayacak kadar korkunçtu.

Elimi küvetin kenarına koydum ve gözlerimi duvardaki yazılardan ayırmadan dizlerimin üzerine oturdum. Bu sudan çıkmak istiyordum. Bu kan gölünden uzak durmak istiyordum.

"Güneş?" Zed'in sesi kulaklarıma ulaştığında bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirmeye çalıştım ama her yer kırmızı ve bulanıktı. Küvete koyduğum elimden güç alarak ayağa kalkmaya çalıştığımda ellerimin de en az bedenim kadar titrediğini fark ettim.

LİLİUMWhere stories live. Discover now