6.Bölüm "Kabus"

6.3K 430 197
                                    

Bunu biraz geç saatte yayınladığım için tekrardan bakıp düzenleme fırsatım olmadı ama yarın muhtemelen bu yazıyı silmiş ve hataları düzenlemiş olacağım. Bu arada bölüm biraz kısa olmuş olabilir çünkü asıl olayları diğer bölüme saklamak istedim. İyi okumalar...

Bir rüzgar sesi...

Karanlık zihnimde, açık olan cama çarpan rüzgarın uğultulu sesi yankılanıyor. Çıplak sırtımın üzerinde hissettiğim soğuk saçlarım, donmuş ve ıslanmış birer yılan gibi sırtımda süzülüyorlardı. Sanki yılanlar, omurgamın etrafına kök salmış bir ağaç gibi tutunuyorlardı.

Rüzgarı takip eden bir ıslık...

Nereden geldiğini bilmediğim bu ıslık, bilmediğim ama tanıdık gelen bir şarkıyı fısıldıyordu. Güzel bir müzik değildi. Aksine, kulaklarımda öyle bir yankılanıyordu ki hissettiğim korku, göğüs kafesimin altından canavar gibi üzerime atlıyordu. Karanlık ve sonsuz bir tünelin ucundan gelen bu senfoni, ruhumun duvarlarına korkunun kalemi ile bir cinayeti resmediyordu sanki.

Karanlığımda aydınlanan bir günah,

Enseme soğuk bir demir bastırılmış gibi titrerken gözlerimi açtım ve o anda sanki bir kabustan başka bir kabusa uyanmıştım. Her yer zifiri karanlıktı. Ayağa kalktım ve bilinmezlikte adımladım. Adım seslerim dahi duyulmuyorken ıslığın yanında fısıltılar kulağımda pusu kurmaya başladı.

Günahımı fısıldayan bir şeytan...

Karanlıkta yürürken hemen sol tarafımda ıslığı örten bir çakmak sesi duydum. Kafamı çevirdiğimde, uzun bir tezgahın üzerinde bir mumun yandığını gördüm. Mumun, üzerinde bulunduğu tabağı önüme çektim ve ucunun kızıllaştığı saçlarıma baktım. Her biri mumun ateşine kurban gidecek gibi ona doğru çekiliyorlardı.

Masumluğun yanışını...

Kafamı kaldırdığımda sonunu, başını ve köşelerini göremediğim bir ayna ile karşı karşıya geldim. Yüzüme mum alevinin ışığı çarpıyordu ve yüzümün belli yerlerine gölgeler düşmüştü. Gözlerimin derinine kadar indiğimde, mavi sularda cehennem sakinliği işittim. Çığlıklara gebe olan bir vadinin sessiz ateşleri... Nefret kadar gürültülü, günahkarların samimiyeti kadar ölü bir yer.

Seyreden bir cehennem.

Islak saçlarım çıplak göğüslerimi bir perde gibi kapatıyordu. O anda sermest olan duyguların bir gerçeğin ipinde asıldığını hissettim.

Büyük cam boydan boya çatladı ve parçaları etrafa saçılırken sakinliğimin gözlerimdeki yansımasını, bir çift kör gözlerle izledim.

Hiçbir şey hissetmemek, çıplak ellerle o mumu avuçlamak ama yine de üşümek gibidir.

Cehennem , cennetin ağaçlarını sahiplendi.

Bulunduğum karanlık çukur, bir ormana dönüşürken hızla etrafıma bakındım. Hissettiğim korkunun önünde bir sakinlik taht kuruyor, korkuya gölge düşüyordu. Bedenim hala çıplaktı ama sanki tenim duyguların arkasında örtülü kalırken rüzgar, çıplak ruhuma çarpıyordu.

Durduk yere, nedenini bilmeden koşmaya başladım ağaçların arasında. Yanından geçtiğim çam ağaçlarının dikenli yaprakları tenime batıyor, derime yaraları çiziyordu. Buna rağmen hızımı hiç azaltmadan koşmaya devam etti.

Şuursuzca toprağın üzerine lekesini bırakan ayaklarım bir süre sonra beni bir tepeye getirdiğinde durdum. Ağaçlar sanki bu geldiğim yerde bitiyor ve tepenin üzerine dikili yaşlı bir ağaç, ormandan dışlanmış bir şekilde ölümünü inşa ediyordu. Dalları güçsüz bir şekilde göğe uzanmış, okyanusta boğulmadan önce elini sudan dışarıya çıkartıp rüzgara tutunan biri gibi sonsuzluğa tutunmaya çalışıyordu.

LİLİUMWhere stories live. Discover now