13.Bölüm "Kurtuluşun Kanı"

5.8K 414 299
                                    

Uyarı! Bu bölümde rahatsız edici kelimeler veya olaylar mevcut olabilir.

Korkular, nefessiz kalan saniyeler. Tanrı'nın, bir ilahinin ucundan düşürdüğü, lanetlenmiş bir melek.

Yıllar boyunca içerisinde nefes almaya çırpındığım cehennem kapıları sonunda açılmıştı. Özgürlük, bir adım ötemde duruyordu. Son bir çaba ve son bir nefes, cennetten dünyaya doğru düşen bu meleğin kanatlarını getirip bir güvercin gibi uçmasını sağlayacaktı.

Ama hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildi.

İşte oradaydı. Kanatlarımı almaya yemin etmiş, cehennemin kanı ile beslenen şeytan, tam karşımda duruyordu. Teninden süzülen kara dumanlar, nefesinde havalanan siyah kanatlı kelebekler; her biri cehennemde çetele tutan bir ölümün, sağır edici çağrısı gibiydi.

Zed, söylediğim son cümleden sonra derin bir iç çekti ve "Uğraştıracaksın yani?" diye sordu. Gözlerimi kısarak ona bakmayı sürdürdüm ve hiçbir cevap vermedim.

Zed, gözlerini yumdu ve bir süre öylece bekledi. Kaşları yavaş yavaş çatılırken çok beyaz olmayan teninden yayılan siyah dumanlar, hızla bütün vücudunu ele geçirdi. Gözlerini açtığında, ölümün kendisi ile bakıştığımı fark ettim ama içimden yükselen hırs, öfke ve azim, korkuyu un ufak ediyordu.

Üzerine bastığım toprağın hareket ettiğini hissettiğimde arkaya doğru zıpladım ve toprağın altından çıkan siyah, sarmaşık gibi olan dumanları gördüm. Ben daha şaşkınlığı üzerimden atamadan Zed, hızla önüme geldi ve sağ elinin avucunda bulunan siyah bir karartıyı göğsüme yaklaştırırken elini tuttum. Zera'ya yaptığım gibi sırtımı ona döndüm ve üzerimden, ileriye doğru fırlatacakken ellerimin arasındaki elinin bir anda kaybolduğunu fark ettim. Bir saniye içerisinde hiç zorlanmadan elimden kurtulmuştu. Ben, Zed'in nereye gittiğine bakarken karnıma yediğim bir darbe ile nefesim kesildi ve iki adım ileriye savrularak yere düştüm.

Karnım ile göğüsüm arasındaki bir yere vurmuştu ve bir kemiğin çatırdadığına yemin edebilirdim. Elimi karnıma götürdüğümde acı dolu bir inleme döküldü dudaklarımın arasından. Daha önce hiç, bu kadar sert bir darbe almamıştım. Vurduğu yer ciğerlerime değmemişti ama acı, nefesimi boğazıma düğümlemeyi başarmıştı.

Adım sesleri duyduğumda önüme gelen saçların arasından Zed'in yüzüne baktım. Bakışlarında hiçbir ifade, hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Tamamen boştu. "Pes ediyor musun?" diye sorduğunda kaşlarım daha çok çatıldı.

Bakışlarımı ondan çektim ve ellerimi yere dayayarak destek aldım. Derin bir nefes alarak yerden kalkmaya çalıştım ama başarısız olarak tekrardan yere düştüm. Karnımdaki ağrı, çekinilmezdi. Zed, hemen yanıma geldiğinde gözlerimi yine ona çevirdim. Elindeki siyahlık, varlığını sürdürüyordu ve onu bana yaklaştırdığını gördüğümde hedefi ensem olduğunu fark ettim. O sırada dövmem yanmaya başladı.

"Senin uyuma vaktin gelmiş, küçük melek." Elindeki, kara deliği andıran siyahlığı yavaş yavaş bana yaklaştırırken gözlerimi bir an olsun gözlerinden ayırmadım ve bedenimle olmasa da bakışlarımla ona meydan okudum. Bu meydan okumayı fark eden Zed'in gözleri kısıldı.

İşte o anda, cehennem kapıları tam kapanacakken yine alevlerin arasında, zehirli bir yılana mühürlü kaldığımı sanmıştım ama anlaşılan daha yolun sonunda değildim. Gökyüzünde tek bir bulut dahi yokken bir anda benim ve Zed'in arasına giren bir yıldırım ile Zed, bana dokunamadan geriye doğru zıpladı ve tek bir hasar bile almadan ayakları, toprağa tekrardan sağlam bir şekilde bastı.

Bunun nasıl olduğunu bilmiyordum ama ben bu durumu şaşkınlık ile karşılarken Zed'in yüzünde bir şaşkınlık yoktu. Kafasını gökyüzüne kaldırdı ve gözlerini kısarak "Tirenya..." diye fısıldadı kendi kendine. O sırada, kendisini toparlamayı başaran Agal ve diğerleri, Zed'in yanına geldi ve Agal, "Tirenya mı?" diye sordu Zed'e ama cevap gelmedi.

LİLİUMजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें