4.Bölüm "Nefret"

7.1K 435 138
                                    

İnsan ruhuna kazınan ve en güçlü olan bir duygu vardır. Damarlarından kemiklerine kadar mühürlenen, kısıtlanmış bir vücuda sıkıştırılmış ve için içine sığmayan, alevler içinde yanan bir duygu.

Nefret...

Nefret, kanı donmuş acımasız bir şeytan gibidir. Meleklerin kanatlarının ateş alması, cennetin kuruması, Tanrı'nın uyuması... Her bir nefret tomurcuğunun nefeslerini taşır.

Karşımda gördüğüm adamın gözleri de öyleydi işte. Bana baktığında kimi veya neyi gördüğünü bilmiyordum ama hissettiği nefret, bir savaş alanında sevdiklerinin cesedinden sorumlu olan kişi ile karşı karşıya gelmiş gibi yoğundu.

Adamın cümlesinden sonra, öncelikle şaşkın dolu gözlerini bana çevirdi ardından gözlerindeki derin kuyudan, nefretin kanı taştı. Gözleri birkaç saniye yüzümde dolandıktan sonra hızla adama çevirdi ve "Neyden bahsediyorsun sen! Ne demek lan kızın kanatları yok?" Diye bağırdı.

Adamın bir şey söylemesine fırsat vermeden adımlarını bana doğru attı. Attığı her adımda korku filizleniyor, yer sarsılıyordu. Kaçacak bir yerim olmadığı için duvara daha çok yapıştım, sanki bir kaçış yolumu sağlayabilecekmiş gibi.

Zed saçlarımı tutup yukarı doğru asıldığında dudaklarımdan bir inleme döküldü. Diğer eli ile de beni çevirdi ve yüzümü duvara yasladı. Enseme değen soğuk nefesin esintisini hissedebiliyordum. Bu şaşırmama neden oldu. Nefret, içinde alevler için yanarken nefesi nasıl ölümün soğuk kanını taşıyabiliyordu ki?

"Ensesindeki dövme yalan söylemez. Bu o! Bu o kız!"

"Decrus anlıyorum ama..." Adamın sesi daha yumuşak ve sakinleştirmeyi çalışıyor gibi çıkıyordu ama Zed buna izin vermeden konuşmasını, kendi sesi ile kesti.

"Ben 14 yıldır bu kızı takip ediyorum lan!" Bu cümle ile nefesim tekrardan kesilirken kalbim yine korkudan titriyor, gözlerim şaşkınlık ile açılıyordu.

"Tamam sakin ol. Bir kez daha bakalım." Adamın ayak sesi tekrardan odada yankılandığında vücudum, sanki mümkünmüş gibi daha çok gerildi. Alnımı duvara dayadım ve derin nefesler almaya çalıştım; düşünmeye çalıştığım tek şey, bu oda da yalnız olmaktı. Muhtemelen diğer herkes odaya gelmişti ve bu, düşüncelerimi keskin bir jilet izi ile katlederken, düşüncelerimde kanlı bir savaş parladı.

Adamın soğuk parmaklarını beklerken keskin bir demir ile karşılaşmam sırtımın bir yay gibi gerilmesine neden oldu. Gözlerimdeki kanlı savaş, mezarlığa döndü; her birini kendim kazdım, kendi mezarlığımı dahi.

"Sırtını düzgün tut." Zed, beni uyarırken aynı zamanda boşta kalan eli ile karnımdan tuttu ve bacaklarımı oynattırmadan belimi geriye çıkarttı. Şu an alnım duvarda, hafif yere eğilmiş durumdaydı ve yırtık kıyafetimin sallanan kumaşını görebiliyordum.

Göz yaşları yanaklarımı sırılsıklam ederken kendime tekrarladığım tek cümle, onlardan nefret ettiğimdi. Hiç durmadan bunu kendime hatırlatıyor, onları öldürme isteğimi kızıştırıyordum.

Tenimdeki bıçak sırtımın her yerinde gezerken genellikle ensemde, omurgamda, kürek kemiğimde ve omuzlarımda gezindiriyordu. Bedenim adrenalinden yanarken tenime değen bu soğuk, yabancı cisim, korkunun yanında anlam veremediğim her duyguyu kabartıyordu ve bunun etkisi ile vücudum, bir titreme dalgası ile karşılaşıyordu.

Bıçak, tam sol kürek kemiğimin orada durdu ve sivri ucu hafif tenime battığında elimde olmadan başımı hafif geriye attım ve kaslarımı sıkarak kemikleri belirginleştirdim. Bıçağın sivri ucunu uzaklaştırdı ama hala hafif eğik bir şekilde tenimdeydi.

LİLİUMWhere stories live. Discover now