22.Bölüm "Damga"

6.7K 413 253
                                    

İçime yine sinmeyi başaramayan bir bölüm daha. Artık biraz sabırsızlanmaya başladım. Eğlenceli bölümlere geçmeye mi başlasak? Gerçeklerin yavaş yavaş ortaya çıktığı, korkuların nereden başladığı ve özellikle, Zed Decrus'un gerçekliğine. Buradan sonrası, içinden nasıl çıkacağını bilmediğim bir karmaşaya girecek. Umarım aklınız çok karışmadan anlatabilirim.

İyi okumalar...

Mazinin sayısız adım izlerinin gezindiği bir uçurum kıyısına gelmiştik. Ruhumun dalgaları sarıyordu nefessiz rüzgarları, gökyüzü bana umudu anlatıyor, uçurum umudumun mezarı oluyordu. Tam karşımdaydılar. Görüntülerin, zihnimin bir oyunu olduğunu biliyordum ama umursamadım. Onlar oradaydı. Belki çıldırıyordum, belki çoktan çıldırmıştım.

Bir adım attım. Uçurum dalgalandı. Ayak izleri, gerçek birer insan oldu ve şimdi her biri, geçmişimi temsil eden bir yaşımın eti kemiğiydi. Bir adım daha attım. Karşımdaki görüntünün eti erimeye, derisi yanmaya, iskeleti çürümeye başladığında adımlarımı hızlandırdım.

Annem, babam, Burak, Ceyhun, Aylin, Gökçe, Batuhan... Hepsi beni bekliyordu! Bir adım daha attım. Uçurum, köze atılan bir kömür gibi kırıldığı yerleri kızıla bürüdü. Yaktığı külleri ben olurken, etrafa savrulan neden benim sevdiklerim oluyordu?

Bir adım daha attım. Görüntü, gözlerimin önünde sarsıldığında Razel, elini bana uzatmış bir şekilde duruyordu. Aramızdaki mesafe azalmıştı ve arkamda, çığlık çığlığa sarsılan toprağın iniltisini hissedebiliyordum. Decrus, cehennemi dünyaya serpen bir şeytandı.

O an her şey bana, bir oyundan ibaret geldi. İnsanlar, yüzlerine birer kuzu maskesi geçirmişler, iblisler takındıkları kurt maskeleri ile başlamışlar her birinin ruhunu avlamaya. Bense köşede, bir elim şeytanın, kül kokan avcunun içinde, kıyamet kopan dünyanın cehenneme teslim oluşunu izliyordum. Hiçbiri kurtulamadı.

Elimi kaldırıp Razel'e doğru uzattığımda, aramızda beş adımlık mesafe vardı. Gökyüzüne bir saat asılı kaldı, yıldızlar saniyeleri sayarken hepsi birer birer söndü. Razel, bana doğru bir adım atacakken vücudumda hissettiğim kollar, gökyüzündeki zamanı paramparça etti. Biri sağ tarafımdan sarılıyordu ama bu sarılış, kendisini teslim eden bir mahkumun değil de birini kurtarmak için kendisini öne atan birinin sarılışı gibiydi.

Kafamı kaldırıp kimin olduğuna baktığımda karşımda Agal'ı görmeyi beklemiyordum. Yüzü bana değil, karşımızda öfkeden titreyen Razel'e dönüktü. Arkamda, büyük bir sarsıntı hissettiğimde rüzgar şiddetle saçlarımı savurdu ve ben de, Agal'ın tutuşunun izin verdiği kadarıyla dönüp arkama baktım. Zed'i çevreleyen beş kişi, çığlıklar içerisinde diz çökmüş acıyla inliyorlardı. Beş kişi de, ufak bir daire içerisindelerdi ve vücutları, toprağın altından uzanan bir alevle yanıyordu. O sırada bakışlarım, Zed'in bakışları ile buluştuğunda yutkundum. Her zaman olduğu gibi kaşları çatıktı ama gözlerindeki ifade, ona tokat attığım günkü kadar koyu ve nefret doluydu.

Bana doğru bir adım attığında, toprak, şeytanın altında inledi; Tanrı'nın yarattığı bereketli toprak, şeytanın ayak bastığı bir cehennem çukuru oldu. Bir adım daha attığında, bana doğru gelen kıyameti izledim. Adımlarının altında ezilen sesler, kıyametimin ölüm çağırısı gibiydi. Benden birkaç adım uzakta durduğunda bana doğru elini uzattı ve günahların dem tuttuğu boğuk sesiyle, "Buraya gel Güneş," dedi.

İstemsizce yutkundum. Kalbim, Razel'in yanına doğru koşarken korkularım, bir şeytanın avuç içine gömülüyordu. Agal, kafasını Zed'e çevirdi ve sakin bir ses tonuyla, "Şimdi değil Decrus," dedi.

"Güneş!" Razel'in sesi ile Agal'ın kolları arasında irkildim. Başımı ona doğru çevirdiğimde bana bir adım daha yaklaşmış olduğunu gördüm. "Yapabileceğini biliyorum," dediğinde başta neyi kast ettiğini anlamadım. Sonra fark ettim ki, damarlarımda, zor anımda kendisini belli eden bir güç vardı. İstesem, gerçekten istesem Agal'ın kollarından kurtulabilirdim. Bunu Zed dahil, herkes biliyordu.

LİLİUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin