Lilium Final "GÜZEL BİR ÖLÜM"

3.7K 198 182
                                    

İstemeyeceğim kadar uzun bir zaman oldu, biliyorum. Bunun için ne kadar özür dilesem fayda etmeyeceğinin de farkındayım ama Lilium'u aceleye getirmek ve istemediğim bir anda elime kalem almak istemedim. Bir süreliğine kalemimin mürekkebi kurudu ve bir daha ne kadar yazarsam yazayım önümdeki beyaz sayfaya mürekkep yerine soyut izler bırakacakmışım gibi hissediyordum. Bu yüzden bir süre ara verdim ama bir gün geri döneceğimin de farkındaydım. Bu zamana kadar sabırla beklediğiniz için gerçekten çok teşekkür ederim.

Haliyle biraz paslanmış olabilirim ve bölümün büyük bir çoğunluğunu bugün yazdığım için tekrardan kontrol edip okuma fırsatım olmadı. Yarın kalktığımda ilk işim en baştan yazım yanlışlarını düzeltmek olacak ama açıkçası daha fazla bekletmek istemedim. 3 Gün sonra Lilium'un 4. yılı, orada daha detaylı bir açıklama yapacağım ama şu anda beklemekte olan kişileri daha çok bekletmek istemiyorum. Sizin kadar ben de heyecanlıyım :) 

İyi okumalar... 


Derler ki Tanrı, Havva'yı Adem'in kaburgalarından yaratmıştır. Onu sürekli kolunun altında güvenle saklayabilsin diye. Havva buna boyun eğmiş, Havva bunu kabullenmiş ve korunmaya muhtaç küçük bir güvercin gibi sokulmuş, Tanrı'nın ona verdiği güvenli sığınağa.

Bir çukur vardı. Kafamı yasladığım şeytanın sol köprücük kemiğinin arasına yerleşmiş olan bir çukur. Ruhumdan intihar eden kelimeler oraya gömülüyor, üstüne atılan toprak, umutsuz feryatların izlerini taşıyordu. Mezarlığım olan çukura bir gözyaşı düştü. Düşen gözyaşı, kirpiklerimden uzanan bir örümcek ağı gibi göz kapaklarıma tırmandı. Bir süre zihnim oraya odaklandı. Kirpiklerimden sallanan acılar, içimde taşmakta olan ölüm nefeslerinin haykırışları gibiydiler.

Sonra acılar, geriye sarılmış bir saat gibi, mavi gözlerimin arasına sızdı. Mavi bir okyanusun ortasına kurulmuş bir uçurum gibiydi gözlerim. Gözyaşlarım, okyanusun içinde süzülen ufak bir damla gibiydi. Uçurumdan düştü ve okyanusun derinliklerine daldı. Sanki o çukura hiç düşmemişti.

Zihnim, bu kez soluk boruma yol aldı. Gözyaşının yolculuğu bitmiş gibi şimdi dudaklarımdan havaya yayılan nefesin yolu gözlemleniyordu. Nefesim, kelimelerin acıyla kıvrandığı soluk borumdan geçti. Geçerken, yaprakları umursamayan rüzgar gibi hissettirdi kendisini.

Karanlığın içinde aydınlanan düşüncelerim, bu kez yerini ciğerlerimde buldu. Bir zamanlar aldığım nefeslerin, ciğerlerimdeki çiçeklerin yapraklarını nazikçe okşadığının hayalini kurardım. Yıllar öncesine ait olan bu düşüncem, şimdilerde ciğerlerimin aldığı hali gözlerimin arasına mumun önüne konulan gölge oyunu gibi yansıtınca, soluduğum havanın zehri kanıma damlayan bir günah oldu. Ciğerlerim, artık meleklerin uğramadığı bir ormana dönmüştü. Ağaçlar kuru, yaprakları siyah, gökyüzü dumanlı. Her tarafta beyaz, üzerine kanın rengi damlamış zehirli çiçekler vardı.

Ve zihnim, Havva'nın yaratıldığı Adem'in kaburgalarında durunca yutkundum. Adem'in Havva'yı koruduğu gibi orada koruduğum bir çocuk vardı. Anılarımın çerçevelerinde sıkışıp kalmış bir fotoğraf karesi gibi gözümün önünden hiç ayrılmayan bir sahne. Dizini göğsüne kadar çekmiş, ayaklarını kaburga basamaklarıma dayamış ve yüzünü dizlerinin arasına gömmüş olan küçük kız çocuğunun acıları, kalbimden yükselen vaveylanın kaynağıydı.

Zihnim ondan gözünü ayırmazken küçük kız bunu hissetmiş gibi kafasını kaldırdı ve kaburgalarımda oturmaya devam ederken yukarı baktı. Soluk boruma, okyanus olan gözlerime, ip darağacına benzeyen kirpiklerime ve şeytanın çukuruna düşen göz yaşıma.

Küçük kız, kendisini tekrar ve tekrar o çukura gömdü.

Düşünceler yuvarlandı, yuvarlandı ve gökyüzünden düşen ufak bir kar tanesi, önüne geçilemeyen koca bir çığa dönüştü. Geri dönüşüm yoktu. Ya kendimi o çığa bırakacaktım ya da uçurumdan atlayıp boşluğa düşecektim.

LİLİUMWhere stories live. Discover now