7.Bölüm "Umut"

5.5K 454 115
                                    


Her insan, soluduğu havaya sığınan hayatlarının sorumluluklarını üstlenir. Eski, topraklı olan bu kader yolunda yürürken, kılıcın üzerinde yürüyormuş gibi bir yandan parmak uçlarım acının kanına bürünüyordu. Bir yandan da o kadar özgürdüm ki, kollarımı açsam bir güvercin olup kaybolacağım ve gökyüzüne mühürlenecek kanatlarım. Ardından kılıcın üzerinde kıvranan ayaklarımın bileklerine, güvercin olup uçan kuşun kanatlarına birer kelepçe bağlandı ve tek bir şeytana mühürlendi. Kurtulamıyordum, ondan ne kadar nefret etsem de bir şekilde kaçamıyor, kaderimi yazan kişinin şeytanın kendisi olduğunu düşünmeye başlıyordum.

Yaptığım tek şey, sıcaktan bunalmış ve terlemiş olan boynuma biraz hava girmesi için saçımı havalandırmaktı ama sanki herkesin gözü önüne birini öldürmüşüm gibi gözlerini bana çevirdiklerinde, ne yapacağımı şaşırmış, hareket edememiştim.

Zed'in nefeslerinin arasındaki öfkeyi soluyabiliyordum ve bu, bir zehri ciğerlerime salmak gibi hissettiriyordu. Öksürsem, çürüyen ciğerlerimden solumuş olduğum nefretin kelimeleri dökülecekti sanki.

"Ah evet... Gerçekten şanslı birisin Decrus." Masanın köşesinde, adını bilmediğim ama keskin gözlerini benden ayırmamakta ısrarcı olan adam yine bana bakarak konuştuğunda Zed'in elinin yumruk olduğunu fark ettim.

"Geri adımla. Meleğimi paylaşmak gibi bir niyetim yok." Zed, dışarıdan fazla sakin ve umursamaz görünüyordu ama muhtemelen kimse, ona benim kadar yakında oturmadığı için burnundan çıkan nefeslerin havaya yaptığı darbeleri duyamıyordu.

Bakışlarımı diğerlerine çevirdiğimde Agal ve Merlis biraz endişeli gibiydi ama Zera bana çatık kaşlarla bakıyordu. Şayl ise bir kolunu Merlis'in omzuna atmış, çatık kaşlarla masanın ucundaki adamın hareketlerini izliyordu.

"Elbette yok..." Adam manalı bir şekilde bu cümleyi söyledikten sonra kadehi eline aldı ve içinden bir yudum alarak gözlerini daha çok kıstı. Bakışlarının altında bir yoğunluk hissettiğimde üzerime bir karartı çökmüş gibi her tarafın çığlık çığlığa sessiz olduğunu hissettim.

Bana baktıkça tuhaf hissediyordum. Vücuduma bir baskı kuruyordu sanki. Nefeslerim kesik kesik dudaklarımdan çıktığında bedenim acı ile çığlık attı o anda. Bir elim enseme gittiğinde dövmenin yandığını hissettim. Tenim kavruluyordu ve acı, ensemden vücuduma katmanlar halinde yayılırken serin bir rüzgara cehennemin nefesi akıtılıyormuş gibiydi.

Sol elimle ensemi tutarken sağ elim istemsizce yumruk oldu. Canım aşırı acıyordu. Dudaklarımdan sessiz bir inilti döküldüğünde bu boğazımdan kaçan bir hıçkırık gibiydi. Dudaklarım aralanmamıştı ama ses havaya yayılmıştı.

O anda Zed'in dikkati bana döndüğünde nasıl baktığını göremiyordum çünkü bakışlarımı bu adamdan çekemiyordum. Sanki bir şekilde oraya mıhlanmış, başka yerlere kör olmuştu. Gözlerim tek bir kahverengi gözde takılı kalırken kaçamadığımı ve o güvercinin kanatlarına dövülen kelepçe gibi o adamın gözlerine zincirlendiğimi hissettim.

Acı gittikçe artınca sol elimin tırnaklarını dövmeme geçirdim. Ensemdeki saç diplerim acımasız bir canavar tarafından çekiliyor ve koparılıyor gibiydi. O anda orada ağlamak, çığlık atıp her şeye saldırmak istediğimi fark ettim ve bu düşünce beni korkuttu. Kendimi tekrardan kaybetme düşüncesi beni korkuttu.

"Güneş?" Kulağıma yayılan bu fısıltının kime ait olduğunu bilmiyordum.

Kendime gelmeliydim. Gözlerimi o adamın gözlerinden çekmeli ve acıyı yok saymalıydım. Gözlerimi çekmeye çalıştım ama kırpamıyordum bile. Sadece kısık bir şekilde ona bakabiliyordum.

LİLİUMWhere stories live. Discover now