21.Bölüm "Seçim"

6.2K 407 209
                                    

Bölüm şarkısı Ruelle- Whose Side Are You On

Onun gözleri, zamanı avlayan bir silahtı!

Birinci kurşun... Geçmiş anılarıma kıvrılıp sokulan küçük kız çocuğunun portresine, dün'ün kanı sıçradı.

İkinci kurşun... Hala ayakta durmaya çalışan ruhumun ölüm saatine asılı akrep ve yelkovan, paramparça oldu.

Üçüncü kurşun... Geçmişin yükünü taşıyan geleceğimin kum saati, ayak uçlarıma saçıldı.

Onun gözleri, zamanı avlayan bir silahtı ve ben, av olan hayatımın nabzını, şah damarımı kesen bir şeytanın kirpiklerine gömdüm.

Düşündüm. Kavlayan derisinin altında yatan acımasız ruhu düşündüm. Aklıma siyah, küllerine ayrılmak üzere olan bir ağaç geldi. Dallarından, meyve yerine günahkarların ruhu sarkıyordu, her biri çığlık çığlığa, kendilerini cehenneme atan şeytanına doğru uzatıyordu ellerini. Dalların arasından esen rüzgar, Decrus'un nefesiydi. Ağacın tam gövdesinde, içinde kum yerine kan akıtan bir saat vardı. Damla damla akan her kan, bileklerimi kestiği kirpiklerin altında yatan hayatımın nabzıydı.

Elimi boynuma götürmek istedim. Şah damarımda atan ritimleri duyma ihtiyacı ile dürtüldüm. Damarlarımda akan kızıl nehir, günahlarımın damladığı bir vadiydi, onu ağırlayan toprak, sevapların kazındığı bir diyardı. Zira hiçbir insan, ne günahlarının aktığı bir nehir olmadan hissedebilirdi kalbinin ritmini, ne de günahlar, bir zemin hazırlayabilirdi akan nehri ağırlayan sevabın toprağı olmadan. Her insan, Tanrı'dan aldığı sevaplarla ekerdi toprağını ve her insan, şeytandan aldığı günahlarıyla sulardı onları.

Kanımda gezinen lanet, Tanrı'nın bana adadığı melek gücündeydi ve ben, anılarımdaki çocukluğu, karşımdaki adamın gözlerinde tek tek katlediyordum.

"Söylesene Decrus, bana da mı böyle yapacaksın?" Kelimeler, avuç içimde şaha kalkıyor, hepsi yaşamımı kesen şeytana gözlerini dikiyorlardı ama hiçbiri, konuşamayacak kadar korkaktı. "Ölmeyi arzulayacağımı söylerken bundan mı bahsediyordun?" Gözlerimden akan yaşlar durmak bilmiyordu. Boğazım, içimde tutmaya çalıştığım çığlıklardan dolayı yanıyor, elimde olmadan hıçkırıklar dudaklarımın arasından kaçıyordu.

"Saçmalıyorsun." Bana doğru bir adım daha attığında nefesimi tuttum. Elini çeneme koyarak yüzünü, yüzüme yaklaştırdı. Gece karası gözleri, bütün görüş açımı kaplarken yıkık bir kasaba, yansıyan görüntümde varlığını paramparça ediyordu. Virane ruhum, gece karası bir gökyüzünün altında cehenneme kelepçeleniyordu. Elimi, istemsizce kaldırdım ve onun yanağına koydum. Tek bir duygu. Siyah gözlerine yansıyan görüntümün yıkılmışlığına karşılık tek bir duygu aradım. Yoktu.

"Neden?" diye sordum ama sanki ses benden değil, virane yansımanın dudaklarından dökülmüştü; bir o kadar paramparça, bir o kadar kırık. Sorduğum bu soru ile içimde yayılan öfke, tırnaklarımın Zed'in yanağını çizmesine neden oldu. Ardından yorgun bir şekilde elim, yanağından kayıp göğsüne düştü. O sırada Zed, elini çenemden çektiğinde yüzüm, sanki onu ayakta tutan iskeleti kırılmışçasına düşmüş, boynundan zincirlerle zorlukla ayakta tutuluyor gibiydim.

"Razel..." diye yorgun, bitkin ve ölü bir ses, tabutun içine sıkıştırılmış bu odada yayıldığında kafamı kaldırdım.

Zed, yüzünü Sarh'a doğru dönmüş, ona bakıyordu ama hemen önümde olduğu için ben, Sarh'ı göremiyordum. Bir telefon sesi yankılandığında Zed, elini cebine attı ve kim olduğuna dahi bakmadan cevap verip kulağına götürdü. Hiç beklemeden "Bodrumdayız," dedi ve telefonu kapatıp cebine koydu, bakışları hala Sarh'daydı.

LİLİUMWhere stories live. Discover now