9.Bölüm "Emir"

5.7K 452 295
                                    


-Bu bölüm şiddet içermektedir-

Bir Ateist olarak inancıma kefen giydirmeye çalışan günler geçiriyordum. Olmasının imkansız olduğuna emin olduğum her şey, gözlerimin önünde gerçekleşiyordu. Dün gece başıma gelenler... Unutulması imkansız anılar ve kabuk bağlamış yarama batırılan iğneler, günlerime karışıyordu.

Canım yanıyordu. İliklerime düğümlenen bir özlemin yanında korkunun bile gölgede kaldığı bir kırgınlık nefes alıyordu. Kendime kırgındım. Bunca zaman bana, kendisini göstermeyen Tanrı'ya ve ensemde nefes almış olan Şeytan'a kırgındım.

Zihnimin ötesinde yine aynı, alevler içinde olan köprünün kıyısındaydım. Arkamda, alevlerin ışığı sırtıma kadar uzanıyordu ve ensemde, ateşlerin arasından çıka gelen bir şeytanın soluk alış verişleri vardı; Zed Decrus'un. Kafamı kaldırıp denize yansıyan Ay'ın, dalgalı görüntüsüne baktım. Tanrı, beni izliyordu. Dalgalı suları avucunun içinde tutan Tanrı, beni alevlerin arasına çeken Şeytan'ı ve beni izliyordu. Gözleri Ay kadar parlaktı ama bana elini uzatmıyordu. Alevler etrafımı sarıyor, ruhumun külleri yağmur oluyordu. Özgürlüğün kesik nefesi, rüzgarın ensesine yapışıyor, gökyüzü umudun kanı kokuyordu.

Ağrıdan çatlamak üzere olan başımı ellerimin arasına aldım ve kafamı eğdim. Nerede olduğumuzu tam olarak bilmiyordum. Dün gece Zed'in, tüylerimi ürperten cümlesinin ardından hiçbir şey söylememiş, adını bilmediğim adamın getirdiği araba ile yola koyulmuştuk. Yolculuk fazlasıyla sessiz geçmişti ve herkes can çekişen yüzleri ile camdan dışarı bakıyordu. Arabayı süren adam, bizi İzmir'den uzak, bir çiftlik gibi bir yere getirdi. Yoldan kaç km uzak olduğunu bilmediğim bu yerde, bizden başka kimseler yaşamıyordu. Evin en üst katında, en köşede olan odayı bana vermişlerdi ve herkes sessizce odalarına çekilmişti.

Derin bir iç çektim ve gözlerimi yumarak arkama yaslandım. Dün geceden beri uyku tutmamıştı beni. Zed'in söylediği cümle, bozuk bir plak gibi zihnimde tekrar ve tekrar oynatılıyordu. Ona karşı besleyebileceğim tek duygu kin ve nefretti.

"Tik... Tak... Tok..."

Gözlerimi korku ile açtım ve oturduğum sandalyeden hızla kalkarak etrafıma bakındım. Sandalye yere, sesli bir şekilde düştüğünde sırtımı camın yanındaki duvara yasladım. Kulağıma fısıldanan bu sesin nefesini hissetmiştim. Odada başka biri vardı! Etrafıma korku ile bakındım ama kimse yoktu. Dün geceden beri bakıştığım tekli bir yatak, eski bir dolap ve boyası soyulmuş duvarlardan başka hiçbir şey yoktu.

"Tik... Tak... Tok..." Bu kez bu ses kulağıma değil de, odanın başka bir yerinden gelmişti. Sırtımı duvardan ayırdım ve odanın içinde bakınarak adımlarımı yavaşça attım. Vücudum korkudan titriyordu ve kesik kesik nefes alabiliyordum.

Yatağın ayak ucuna kadar geldiğimde eski dolabın içinden bir ses geldi. Bir tahtayı yumruklama sesi gibiydi. Bakışlarımı hızla oraya çevirdim.

"Tik... Tak... Tok..." İçeriden biri dolabın kapağına vuruyordu ve kapak, darbenin etkisi ile sarsılıyordu. Yutkundum ve derin bir nefes aldım. Aklımı kaçırmadığımı biliyordum. Her şeyin gerçek olduğunu algılamaya başlıyordum.

Dolaba doğru adım attım ve iki adımla önüne kadar geldim. Dolabın kapağı vurulmaya devam ediyordu ve sanki kalbimde onunla aynı hızda, göğüs kafesime çarpıyordu. Elimi kaldırdım ve kapağın kulpuna doğru uzattım. Parmak uçlarım tam değmek üzereyken dolabın içinden son bir vurma sesi geldi ama sonra kesildi. Nefesimi tutmuş bir şekilde kulpu tuttum ve tam çekip açacakken odanın kapısı açıldı.

"Güneş! Sana seslenip duruyoruz." Zed'in şiddetle çıkan sesine rağmen gözlerimi parmaklarımdan ayıramıyordum. Neler oluyordu? Parmak uçlarım neden siyah bir mürekkebe batırılmış gibi siyah olmuştu?

LİLİUMWhere stories live. Discover now