Bölüm 64

2.1K 163 113
                                    

Hani bir evre vardır ya,

Toparlanmaya çalıştıkça diğer taraftan dökülür. Sıkı sıkıya tuttuğun şey elinde tuz buz olur. Kırıklarını birleştireyim dersin daha çok dağılır. Tam olarak oradaydım.

Hayatımı toparlamaya çalıştıkça o daha çok dağılıyordu. Sanki evren benim mutlu olmamı engelliyordu. Yaşadığım şeylerin ağırlığıyla yeterince ezilmiştim zaten. Neden ayağa kalkmama izin verilmiyordu? Neden mutlu olamıyordum?

Tam 4 gün. 4 gün boyunca Yağız'ı arıyorduk. Koskoca dört günde sabah akşam fark etmeden her yerde onu aramıştık. Yoktu. Günlerdir ben, ben değildim. Korkularım yine gün yüzüne çıkmış, sürekli beni tetiklemekten vazgeçmiyorlardı.

Uykusuzdum. Yorgundum. 4 günde tükenmiştim. Yağız'a bu kadar bağlandığımdan haberim yoktu. Meğerse onu da ailem yapmıştım çoktan. Onsuz gözüme bir gram uyku girmiyordu. Ne yapacağıma bile karar veremiyordum. Oturduğum sandalyede dalgınca duvara kitlenmişti bakışlarım ve düşünmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Yalnızca ağlayabiliyordum.

Ağlamanın çare olmadığını bildiğim halde, ağlamaktan başka çarem olmadığını da biliyordum.

Düşüncelerim yüzünden nefes alamazken ayağa kalktım. Hemen aşağı inerken çimenlerin üzerine bıraktım kendimi. Sırtımı yaslayacak bir yer ararken görüş açıma biri girdi.

" Gel böyle. Yaslan bana " diye mırıldandı Alim. Arkamı dönüp sırtımı ona yaslarken derin bir nefes çektim ciğerlerime.

" Biraz içini dökmek ister misin? İyi gelir " sessizce omuz silktim.

" Anlatsam geçecek mi? " diye mırıldandım. Arkası bana dönük olmasına rağmen güldüğünü hissettim.

" Anlatmak yalnızca içini dışarı vurmaya çalışmaktır. Anlatarak hiçbir derdini bitiremezsin. Geçmez ama az da olsa rahatlarsın. Ve buna ihtiyacın olduğunu düşünüyorum " dedi. Sıkıntılı bir nefes aldım.

" Ben çok yoruldum. Mutlu olamıyorum. Mutluluğun ipini tuttuğumu hissediyorum ama o beni uçuracak güçte değil gibi. Ona fazla geliyor yüküm sanki. Beni ne taşımak istiyor ne de uçurmak" deyince bana doru döndü. Etrafa bir bakış atıp bana sıkıca sarıldı. Aniden sarılmasıyla kollarım havada asılı kaldı. Kendime gelir gelmez kollarımı ona doladım.

" Eğer ağlayacaksan sadece şimdi ağla tamam mı? Bir daha ağlamanı istemiyorum. Bundan sonra yalnızca mutluluktan ağla. Seni böyle görünce benim de ağlayasım geliyor "

" Seninle neden bu kadar geç karşılaştık Alim? " dedim titremeye başlayan sesimle. Hafifçe güldü.

" Bunu ben de düşünüyorum aslında. Bunca yıl neredeydin diye? " dedi. Gözlerimden düşen yaşlarla birlikte tekrar konuşmaya başladım.

" Bu yaşıma kadar o kadar yalnızdım ki kimsem yoktu. Ailem bile beni sevmedi kim beni sevsin derdim hep. Sonra bana birden aile oldunuz. Seni buldum, Poyraz' ı buldum. Abilerimi buldum. En son da Yağız'ı. Şimdi birinizi bile kaybetsem nasıl yaşarım bilmiyorum. "

" Kimseyi kaybetmiyorsun ki kankacım. Sen de bir gömmediğin kaldı bizi. Yere yatayım da toprak at üzerime " sırtındaki elimi setçe geçirdim ona.

" Sussana be "

" Hadi hadi ağlama yeter. "

" Daha yeni başladım Alim " dedim sinir bozukluğuyla. Geri çekilip sırıttı.

" Sen de haa. Vur dedik mi öldürüyorsun " tam ona bir şey söylemek için ağzımı açmıştım ki biri bize bağırdı.

" Alim ! Oya ! " kafamızı sesin geldiği yere çevirince Eme abinin camdan sarkmış bize bağırdığını gördük.

SNİPERWhere stories live. Discover now