11-Geçmişin hatırlatıcısı'

1.2K 154 106
                                    


Selamlar güzel okuyucular, bu bölüm geçiş gibi bir bölüm oldu, biraz hüzün dolu şimdiden söyleyeyim dedim, yorumlarınızı ve düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın

İyi okumalar

-

İki gün..

Koca bir iki gün Jungkook'un, Jimin'i gözlemlemesi ile geçmişti. O fotoğrafın kime ait olduğunu hala çözememiş olmaması canını sıkıyordu ve bu duruma sinir oluyordu. Neden bu kadar taktım bu konuya diye içinden geçirmeden edememişti.

Bugün Jimin kendi evine geri dönecekti, her şey burada sona eriyordu işte. Daha fazla bu konuya kafasını yormamalıydı belki ama iç sesini asla durduramıyordu. Kalbinde Jimin'e karşı bir şefkat oluşmuştu, onu kendine benzetiyordu.

Geçmişinde yaşadığı bazı olaylardan sonra çöküş yaşamıştı. Kendi benliğine küsmüştü, intihar edecek kadar hayattan soğumuştu. O süslenmek ne bilmezdi, o ne bulduysa giyer, kirli oluşunu önemsemezdi.

Jimin'in çöküş yaşadığını hissediyor ve ona yardım edecek kişinin kendinden başka kimse olamayacağını düşünüyordu. Onu anlıyordu başkası intihara bu kadar yakın olmanın ne demek olduğunu bilemezdi, onu vazgeçirmenin veya hayat döndürmenin ne kadar zorlu olduğunu, çok çaba gerektirdiğini..

Hiçbir şey kolay değildi bu hayatta, kimse küçük şeyler yaşamazdı kendince, birine küçük gelen sorun diğerine büyük bir sorun teşkil edebilirdi. Sevginin çözemeyeceği hiçbir şey yoktur denirdi, sevgi vermek kolay mı sanıyordu insan veya doğru şekilde sevmek? Hayır, sevmek bu kadar güçlü ve zorlu bir şeyi yeniyorsa en zor şey 'sevgi'yi vermek' olurdu.

Jungkook lisede zorbalık görmüştü, sınıfındakiler tarafından dışlanırdı çünkü kirliydi, saçlarını yıkamazdı bir keresinde sınıf bitlenmişti bütün çocukların annesi ondan bilmiş, üzerine gelmişlerdi. Okulda herkes onu tanımaya başlamıştı, zorbalık yapan çete yüzünden bütün okul ona düşmanca davranıyordu. Sırasının üzerine 'öl ve bir pislikten bizi kurtar'diye yazılar yazılmıştı.

Kitaplarını koyduğu dolabın içine bir sürü nefret dolu kağıt bulmuştu. Annesi ona hiçbir zaman güzel yemekler hazırlamazdı, güzel kıyafetler almazdı, onunla konuşmazdı ama Jungkook annesini severdi ve her zaman sözünü dinlerdi. Babası ile boşandıklarından sonra annesi sigara ve içkiye sarmıştı. Geceleri çalıştığını söyleyip eve gelmezdi, gündüzleri jungkook okulda olduğu için onun yüzünü pek görmezdi. O gün onu akşam üstü evde bulmuş, ona okulda olanlardan bahsetmişti. Ve o gün onu intihara kalkıştıracak cümleleri duymuştu. Jungkook için son nokta annesinin ona iğrenti dolu bakışlarının ardından söylediği cümlelerdi.

"Sırf senin yüzünü görmemek için geceleri eve gelmiyordum, sana kötü davranmama rağmen hala benden sevgi mi bekliyorsun? Senin gibi iğrenç bir sülüğü bunca zamana kadar büyütmem bile mucize, keşke hiç doğurmasaydım seni. Başıma bela olmaktan başka hiçbir işe yaramadın. Ölmeni çok isterdim, keşke bunu benim için yapsan." Bu onun son noktası olmuştu, önem verdiği tek kişi onu en başından beri istemediğini söylemişti.

Okul binasının çatısına çıkarken başı deli gibi zonkluyordu. Annesinin dediği her bir cümle beyninde tekrar edip duruyor ve kalbini ağrıtıyordu. Gözlerini kapattı ve annesinin ona baktığı an gözünün önüne geldi. Tiksinti dolu bakışı ellerinin titremesine neden oldu, daha sonra, "keşke ölsen." Cümlesi ile titreyen bacaklarından birini boşluğa bıraktı. Hiç beklemediği bir şey olmuştu o an iki koluna değen eller onu aşağı çekmişti.

Üç oğlan yere sere serpe düşmüşlerdi. Jungkook kapalı gözlerini açtığında güneş ışığını diğer tarafa gitmek için takip etmesi gerektiğini sanmıştı fakat iki yanından acı dolu inleme sesleri gelince irkilip olduğu yerden kalktı. Görüşü güneş ışığından bulanıklaşmıştı, göz kapaklarını kırpıştırdı ve sanki o an yeni doğmuş gibi gözlerini açtı.

𝗗𝗶𝘀𝗲𝗮𝘀𝗲'Where stories live. Discover now