24- Yük

866 114 103
                                    

Selam Diseasers 🥺💜

Biraz beklettim biliyorum, bu aralar ilham kapımı çalmadı. Neyse ki bir şekilde yazabildim.

Lütfen bol bol yorum yapın, ilham perilerime benimle olmasını söylerseniz size daha güzel bölümler yazabilirim..

Bu arada bölüm şarkısı 'still with you' son kısımlara video yükleyeceğim o zaman açarsınız.

-

Jungkook, evine döneli birkaç saat olmuştu. Binaya girmeden önce fark ettiği ilk şey, camın mermerine koyduğu saksının orada olmamasıydı.

Saksıya ne olduğu hakkında bir fikri yoktu. Her şeyin tamamen bittiğini düşündüğünden üzerine kafa yormamaya karar verdi.

Perdelerini çekip evin hava almasını sağladı.  Bu sırada istemsizce bakışları karşıya kaydı. Jimin'in evden çıktığını görünce ona görünmek istememiş, salona adımlamıştı.

Hazır değildi. Onun karşısında dimdik durabileceğini zannetmiyordu. Jungkook'un ruhu zayıftı. İstenmemenin ve sevilmemenin acısı tazeydi.

Üniversite derslerine hastalandığı için bir haftadır girmemişti. Birkaç hafta sonra ise dönem biteceği için evde kalıp kafasını toparlamaya çalışacaktı. Sadece final sınavlarını vermeyi planlıyordu.

Jimin'i görmediğinde onu daha çabuk unutacağını sanmıyordu aksine ondan vazgeçtiğini kabullenmesi için kendine zaman vermeliydi. Eğer karşılaşırlarsa bir yanının tekrar ona dönmesini istemiyordu. Gurursuz olamazdı. Hele ki gideceğini duyduktan sonra onu bir daha görememe duygusu canını yakarken kafası iyice bulanmıştı.

Bir şeyler yapmak istiyordu ama yapmamak için geçerli bir nedeni vardı. Onu engelleyen sözler, bakışlar ve en önemlisi duygularının karşılıksız oluşuydu.

Salonda birkaç dağınık yeri düzelttikten sonra üstünü değiştirip yürüyüş yapmak için her zaman gittiği parka adımladı. Bir hafta içinde kaslarının eridiğini düşünüyordu. Seokjin ona küçük çocuğuymuş gibi yedirip içirmişti. Meyveleri soymuş, rahatsız olmaması için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Yoongi bile Seokjin'in bu hallerine şaşırıp "Ben hasta olsam kıçını kaldırıp çorba yapmaz, Jungkook çok şanslı bir veletsin."demişti.

Jungkook eğer o ikisi olmasa hayata tam anlamıyla kapanmış olurdu. En azından hala beni seven iki kişiye sahibim diye kendini avutuyordu.

İlk önce spor aletleriyle biraz uğraşıp stresini azaltmaya odaklandı. Alnından terler akana kadar bütün aletleri kullanmıştı. En son çimenlere uzanıp güneşi izlemek için soluklandığında küçük bir çocuğun çığlık atışıyla olduğu yerde dikleşip sesin geldiği yöne baktı.

Biraz sonra yanına adımladığı küçük oğlan ağlamaya başlamıştı. Jungkook yanına çömelip sorunun ne olduğunu sordu. "Topumu aldılar." Jungkook bunun için mi ağlıyorsun diye sormaya hazırlanmışken sulu gözlerle ona bakan küçüğün dudaklarını büzerek kendine bakmasıyla duraksadı. "Beni istemediklerini söyleyip iteklediler."

Jungkook küçüğün saçlarını okşadı. "Topunu geri almak ister misin?"diye sordu. Küçük çocuk başını olumsuz anlamda salladı. "Oynayacak kimsem yok ki."

Küçük çocuğun çaresizliğini hissedebilmişti. Bir an karşısında kendi küçüklüğünü görür gibi oldu. Kimse tarafından istenmez, zorbalığa uğrardı ama Jungkook bunu umursamazdı. Tek istediği annesinin ilgisini üzerine çekmekti. Bu küçük çocuk da diğer çocukların ilgisini üzerinde istiyordu.

𝗗𝗶𝘀𝗲𝗮𝘀𝗲'Where stories live. Discover now