8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.

920K 38.4K 1.8K
                                    

8.Bölüm : Seni Bırakmayacağım.
*Kilitler açılıncaya kadar…*

Bazı anlar vardır, pişman olursunuz. Bir şeyleri yapmadan önce, adımınızı atmadan önce, kolunuzu kaldırmadan önce, dudaklarınızı açmadan önce, gözlerinizi kırpmadan önce, nefesinizi almadan önce düşünmezsiniz, çünkü bunlar artık alışkanlığınız olmuştur. Ama bazı olaylar vardır, defalarca düşünürsünüz. Yapmadan önce defalarca düşünür öyle karar verirsiniz. Çünkü bazı olayların sonuçları, eh, kötü olabilir…

Ben hayatımda ilk defa bir şeyi yapmadan önce defalarca düşünmedim. Belki mükemmelliyetçi diyebilirsiniz ama ne yapsam yapmadan önce defalarca düşünür öyle yaparım. Şimdi, ilk defa sadece bir kez düşünerek bir adım attım. Onur’u atlattım ve Sinan’la konuşmaya geldim. Beni bulabileceği, buraya gelebileceği, Sinan’ın elini benim kolumun üzerindeyken görebileceği aklımın ucundan bile geçmedi. Ama olay bu. Sinan’ın eli benim kolumda, Onur Zorlu’nun ise emri kesin ve net, ‘’o eli çek!’’

Sinan gözlerini benim gözlerimden ayırmadan yutkundu, fakat ben o an gözlerimi Sinan’ın gözlerine dikecek kadar cesur değildim. Onur Zorlu’yu tanıdığım birkaç saat bana bir şeyler öğretmişti, eğer şimdi buradan kalkmazsam benim değil ama Sinan’ın sonu kötü olacaktı. Kendim için değil, Sinan için kolumu hafifçe çekmeye çalıştım. Ama Sinan o an beni şoka sokacak şekilde kolumu sıkıca kavrayınca şok içinde ona baktım. Gözleri sertti, gözleri gözlerimdeydi. Ah, salak. Seni öldürecek!

‘’Zeynep…’’ diye mırıldandı Sinan, ‘’onunla gitmek istemiyorsun. Bunu görebiliyorum, gitmek zorunda değilsin.’’ Başımı korkuyla Onur’a çevirdiğim sırada Onur’un burnunu çektiğini gördüm, alnındaki damarlardan biri ben buradayım diye bağırırcasına belirginleşti. Elini tek kaşı havada yavaş yavaş Sinan’ın kolumdaki elinin üstüne koydu.

‘’Çek.’’ diye emretti kısaca, ‘’yoksa ben çekeceğim.’’

‘’Sinan lütfen, ben sadece konuşmaya geldim çek elini lütf-‘’ Onur elini kaldırıp ağzımı kapattığında korkuyla başımı bir kez daha kaldırdım. Bana değil Sinan’a bakıyordu ve yüzündeki nefret dolu ifade o kadar belliydi ki bana bir şey der ya da yapar korkusuyla değil de benim yüzümden Sinan’ın başı belaya girer korkusuyla birkaç saniyeliğine titredim.

‘’Eğer ölmek gibi bir hayalin varsa, benim tarafımdan zarar görmek hobinse, canının yanması ilgi alanların dahilindeyse elini çekme, kalsın. Ama eğer zarar görmek istemiyorsan o elini oradan çekeceksin Sinan Gürler. O el…’’ dedi ve kaşlarıyla kolumu gösterdi, ‘’yanlış yerde duruyor. Ve ben bu yanlışı düzelteceğim.’’ Tek eli ağzımı kapatan Onur’a donmuş gözlerle baktıktan sonra gözlerimi Sinan’a çevirdim. Korkuyordu, korkması gayet doğaldı ve korkuyordu, çok basit. Çünkü ben de biliyordum, Onur Zorlu dediğini yapardı. Zarar da verirdi, canını da yakardı, öldürürdü de. Benim anlamadığım şey bu olayın bu kadar büyümesinin sebebiydi. Sebebi neydi? Eli kolumdaysa ne olmuş? Ben kimim ki, neyiyim ki onun? Bunları düşünecek vaktim olacağına eminim, ama şimdi, Sinan’ın elini kolumdan çekmesi lazım, ki çekeceğine eminim. Korkuyor. Yalvaran bir bakış attım ona. Birkaç saniye düşündü, alt dudağını ısırdı ve derin bir nefes alıp elini ağır ağır kolumdan çekti.

‘’Bu sefer sen kazandın Onur Zorlu.’’

‘’Her zaman.’’ diye düzeltti Onur Sinan’ı sertçe. Elini ağzımdan çekip kolumu sertçe kavradı ve beni zorla çeke çeke ayağa kaldırdı. Sinan’a tek kelime bile etmeden beni dışarı sürükledi hızına yetişmeye çalıştığımda. Arkamızdan sınıfın kapısını gürültülü bir şekilde kapattı ve beni hiç beklemediğim bir şekilde bomboş koridorda duvara yapıştırdı. Ellerini iki yanıma koyup üzerimde eğildi karanlık koridor yetmezmiş gibi gölge yaparcasına. Görebildiğim tek şey gözleri, dudakları ve nefesiydi. Öfke dolu soluyordu.

‘’Tek soru soracağım.’’ dedi tane tane, ‘’tek cevap vereceksin.’’ Sinirliydi, öfkesinden yerinde duramıyordu. Dudağını ısırdı, ve ben başımı salladığımda burnunu çekti öfkeyle.

‘’Neden gittin?’’ Bakışlarımı kaçırdım ve arkasındaki duvara odaklanarak zaman kazanmaya çalıştım. Birden sertçe eliyle çenemi kavradı ve yüzümü kendi yüzüne doğru tutup beni ona bakmaya zorladı. Başımı elinden kurtardım ve gözlerine baktım.

‘’Çünkü bir şeyler anlatmak istiyordu ve ben de anlatacaklarını merak ettim, tamam mı!?’’ Başını onaylamazca salladı.

‘’Tamam değil. Ne konuştunuz?’’

‘’Ne?’’ diye sordum soruya cevap bulabilmek için zaman kazanabileyim diye. Soruyu tekrarlatmam Onur’un sinirlerini yedi katına çıkarmıştı,

‘’Ne konuştun o sikikle!?’’ Sorusunu bir kez daha tane tane sıralayınca boğazımı temizledim.

‘’Konuşamadık… sen hemen geldin…’’ Yüzüme yaramaz bir çocuğun kırdığı vazoyu kırmadığını iddia ettiğini anlayan babası gibi baktı.

‘’Dökül,’’ dedi, ‘’kelime kelime anlatacaksın.’’ Kaçarım yoktu. Anlatmak zorundaydım. Zaten tam olarak öğrenmek istediğim her şeyi öğrenebilmiş sayılmazdım, ama en azından söylediklerini söyleyebilirdim. Söyleyebilirdimden öte, söylemek zorundaydım.

‘’Senin tehlikeli olduğunu söyledi. Yanında durmamam gerektiğini, ateşe bulaşmamam gerektiğini… bunları söyledi. Zarar görürmüşüm. Belaya bulaşırmışım. Huzur istiyorsam senden uzak duracakmışım.’’

Onur’un gözleri birkaç saniyeliğine dondu. Bakışları yüzümde dolaştı, kaşlarının çatıldığını, nefesinin tutulduğunu fark ettim. Sanki kurduğum cümleler Onur’un içinde ufacık bir yeri yaralamıştı. Yutkundu ve beklemediğim bir şekilde üzüldüğünü hissetmeme sebep olacak bir yüz ifadesi takındı.

‘’Bunları öğrenebileceğin tek insan o değil. Bunları sana ben de söyleyebilirdim, hala söyleyebilirim. Benim yanımdaysan… belaya bulaşırsın. Belaya bulaşmak istemiyorsan benden uzak duracaksın.’’ Kurduğu cümlelerle birlikte kaşlarımı çattım, bunu kabul ediyordu! Ve ne demekti bu şimdi, ondan uzaklaşmamı mı tavsiye ediyordu? Büyük bir hayal kırıklığıyla kaşlarımı çattığım an duruşunu dikleştirdi ve devam etti,

‘’Ama atladığı bir nokta var, eğer hala güvenli bölgede olsaydın seni tutar kendimden en uzak noktaya bırakır hayatıma geri dönerdim. Atladığı nokta şu, sen belaya bulaştın bile. Yanımdasın, belanın içine batabileceğimiz kadar battık ve şimdi… seni bırakmayacağım.’’

Belki bu hoşuma gitmemeli, belki buna mutlu olmamalıyım ama içimdeki seslerden biri rahat bir nefes aldı bile. Onur Zorlu’dan hoşlanıyor değilim, onu seviyor değilim, onunla konuşmak istiyor bile değilim ama beni yanında tutmasını istiyorum, nedenini bilmiyorum ama evet, ben bunu istiyorum. Kaşlarımı kaldırdım hafifçe.

‘’Peki ya ben yanında kalmak istemezsem?’’ diye mırıldandım sessizce. Bakışları kıpırdamadı bile, gayet kendinden emin bir şekilde sertçe cevapladı sorumu,

‘’İstememe gibi bir lüksün yok. Sen benim yanımda kalacaksın Zeynep Akay.’’

Bu bir anlaşmaydı, gözümün önünde kağıt imzalamış gibi, kefil bulup getirmiş gibi sözüne inanacağım bir anlaşmaydı bu. Ona inanıyordum, bana beni bırakmayacağını söylüyorsa beni bırakmayacaktı. Bazı insanları tanımanız için yıllar yeterli olamazken bazı insanları birkaç dakikada bile tanıyabiliyordunuz. Ben Onur Zorlu’nun yanına aldığını bırakmayacağını daha ilk dakikamızda anlamıştım. Beni yanına alıp almayacağını değil, yanına aldığını bırakmayacağını. Çünkü içimde bir yerlerde görebildiğim şey dünya üzerinde en sevdiği insanı kaybetmiş olan bir adamın kimseyi kaybetmeye tahammülünün olmayacağıydı. Bu yüzden Mert’in söylediği gibi hayatına birini zor alırdı, ama alırsa bırakmazdı. Ve ben şimdi görebiliyordum, beni hayatına almıştı. Bir süreliğine de olsa beni bırakmamak üzere hayatına almıştı. Bir gün, iki gün, belki üç gün. Onun yanında olacaktım. Onu sevdiğimden değil, ondan hoşlandığımdan değil, ona saygı duyduğumdan değil, birini kaybetme korkusuyla hayatına almaktan korkmasına rağmen yanında kabul görmenin onurundan, buna nail olmanın mutluluğundan bu haldeydim. Bildiğim tek bir şey vardı, okulun kapıları kilit altına alınırken sahip olduğum hiçbir şey, o kilitler açılıncaya kadar aynı kalmayacaktı…

***

Beklettiğim için özür dilerim, Sınırsız'da da belirttiğim gibi bazı sorunlar yaşıyorum, o yüzden bölüm yazmaya vakit değil de moral bulamıyorum, yavaş yavaş da olsa bir süre böyle devam edip bir yerde hızlanacağız, yorumlar için ilginiz için çok çok teşekkür ederim! Sabrınız için de ayrıyetten teşekkür ederim, Onur Zorlu'yla karantina altında kalma dileğiyle gvdhff ^^ -Beyza.

https://twitter.com/beyzaalkoc

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin