Üçüncü Perde - 8.Bölüm : İncir Ağaçları

677K 28.3K 35.9K
                                    

Selamlar!

Öncelikle oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, 

Ve yukarıdaki müziği mutlaka açalım, iyi okumalar canımın içleri :')


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


8.Bölüm : İncir Ağaçları...
*Zeynep lütfen benimle kal...*


(15 Gün Sonra)

"Aç... Lütfen aç..." Elimde kulağıma dayanmış telefonum, diğer elim kalbimin üzerinde on beş günde yüzüncü kez tekrar ettiğim bir rutinin tam ortasındayım. On beş gün önce bir telefon aldım. Saçma sapan bir şeyler geveleyen, gerçek olmadığını bildiğim fakat kendimi bu işin peşinden koşmaktan alıkoyamadığım bir telefon. On beş gündür beni arayan bu numarayı defalarca aradım, defalarca çaldı, defalarca o telefonun ekranında benim numaram göründü bir yerlerde... Oysa açan olmadı. O telefonu aldığımdan beri bir kafesin içerisine hapsedilmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi.

Ruhum kafamın içerisine çevrilmiş bir dört duvarın arasında bir sağa bir sola bir öne bir arkaya çarpıyor her seferinde yere düşüyor sonra kalkıp bir daha çarpıyordu.

Her şey yine evrenin sihirli elleriyle karmakarışık bir hal almayı başardı. Bu dünyanın düzeni böyleydi işte, evrenin ellerinin tek bildiği karıştırmak bizim ellerimizin ise tek bildiği düzeltmek için çabalamaktı. Oysa benim de Onur'un da elleri fazlasıyla yorulmuştu... Evren bizi öylesine berbat bir alışkanlık edinmeye zorlamıştı ki bu alışkanlığın bir ismi dahi yoktu. Biz düştükçe kalkıp duvarlara çarpmaya alıştırılmıştık evren tarafından. Kanımıza işlenen inatçılık ve kaderimize işlenen şanssızlık bir araya geldiğinde bir duvara çarpıp yere düşer halde buluyorduk kendimizi. Her seferinde yara alıyor, her seferinde kanıyor, her seferinde acı çekiyor ama kalkıp o duvara bile isteye tekrar çarpıyorduk. Çünkü biliyorduk... O duvar kırılmak üzereydi.

Ben günlerimi bir telefon numarasını aramaya müdavim olmuş şekilde geçirirken Onur da benden farksızdı. On beş gündür Onur'un da Burak'ın da Mert'in de Rıza Amca'nın da tek yaptıkları Onur'un annesine dair bir iz aramaktı... Benim de tabi. Oysa o fotoğraftan başka hiçbir şey bulamamıştık. Rıza Amca fotoğrafı incelemeye gönderdiğinde şok edici bir gerçekle daha karşılaşmıştık. Bu fotoğrafın ömrü tam 21 günlüktü... Bu fotoğraf 21 gün önce çekilmiş, 21 gün önce var olmuştu.

Onur annesinin 21 gün önce nasıl göründüğünü biliyor ve artık yaşadığına kesin gözüyle bakabiliyordu. Bakmaktan öte, fotoğrafı çoğaltıp büyütüp odasının her yerini bu fotoğrafla doldurmuştu. Duvarlarını, masasını, odasının tavanını...

Telefonun bugün de açılmayacağını kabullenmem ve telefonumu çantama atıp aşağı inmem üç dakikamı aldı. Vücudum sebebini bilmediğim bir halsizlikle sınanıyor, ortasında bulunduğum tüm bu olayların akışına yetişemiyordum. Yorgun hissediyordum... Merdivenlerden koşarak inemeyecek kadar yorgun. Yavaş yavaş indim merdivenleri, mutfaktaki anneme kafamı uzattım.

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin