47.Bölüm : Güneşin Parçaları - PART 1

611K 36.5K 10.8K
                                    

Merhaba, bu bölümü iki part şeklinde yayınlamak zorundayım. Belki bazılarınıza bildirim gitmiştir yaklaşık yarım saattir bölümü yayınlamayı deniyorum ama bölümü 5.sayfaya kadar gösterip devamına inmiyor. Sebebini anlamış değilim, ilk 5 sayfayı burada kalanını diğer partta yayınlayacağım. Lütfen yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin. Çok çok iyi okumalar dilerim :') 


KARANTİNA
47.Bölüm : Güneşin Parçaları.

*İçine hapsedildiği dört duvar bizim paralel evrenimiz oldu.*


Ne yaşarsak yaşayalım ölme vaktimiz gelmediği sürece hayatımıza devam etmek zorunda kalıyoruz, hayatın bize en büyük cezası bu. İnsan ardında birilerini bıraktıktan sonra önüne bakmak istemiyor. Sanki hayatımın beni geleceğime götürdüğü yolda yürüyorum, geleceğime doğru yürüyorum ama başım arkaya dönük, gözlerim geçmişimde. Neden gözlerimiz önümüze bakamıyor, neden gözlerimiz hep ardımızda bıraktıklarımızda kalıyor? Ben artık kimseyi ardımda bırakarak yaşamaya devam etmek zorunda kalmak istemiyorum. Ben artık kimseyi ardımda bırakmak zorunda kalmak istemiyorum. Ben artık sevdiğim insanı unutmaya çalışmak istemiyorum. Aşk, insanın hayatına gelen en büyük şanslardan biridir ve ben artık bu şansı bırakıp gitmek istemiyorum. Ben aşkımı ardımda bırakmak istemiyorum. Onu unutmak istemiyorum... Sesini, kokusunu, saçlarının rengini unutmak istemiyorum. Oysa birini ardında bırakmanın bir sonraki aşaması unutmaktır, ve belki de birkaç hafta sonra o aşamaya geçeceğiz. Siz hiç sevdiğiniz birini düşünürken ''Sesi nasıldı ya?'' demenin acısını yaşadınız mı? Önce sesi gider çünkü unutulanların, sonra kokusu yavaş yavaş, sonra saçının rengi ve sonra ortada ona dair tek bir şey kalmaz. Kendinizi ''Sesi nasıldı ya?'' derken buluverirsiniz, ''Saç rengi nasıldı?'' Ben onun saç rengini unutmak istemiyorum. Ben onun ses tonunu unutmak istemiyorum. Ben onunla konuşmak istiyorum, hiçbir konumuz yokken bile bomboş şeylerden bahsetmek istiyorum ona. Günaydın demek istiyorum, konuşmak, nasılsın diye sormak... Oysa şimdi bunlardan bile mahrum kaldım. Şimdi onun sesini bile duyamıyorum. Kapatıldığı o yer bizi hikayenin başına döndürdü resmen. Onur sanki bir kez daha karantina altında, tek farkla. Şimdi tek başına. İçine hapsedildiği dört duvar bizim paralel evrenimiz oldu. Onu göremiyorum, sesini duyamıyorum ama paralel evren tesellisi edindim kendime, her şeye rağmen orada olduğunu biliyorum.


Günler sonra yeni yeni kendime gelebildiğim ilk sabah okulda buldum kendimi. Günlerdir evdeydim. Yemek yiyor, uyuyor, yemek yiyor ve tekrar uyuyordum. Sonra bir sabah uyandığımda kendimi biraz olsun güçlü hissedip çıktım yatağımdan. Bir pantolon bir tshirt bir hırka geçirdim üzerime. Sessiz sakin çıktım evden. Otobüse bindim, kulağıma kulaklığımı taktım ve başka bir evrendeymişim gibi hissetmek için gözlerimi kapattım. Fonda Two Men In Love çalıyordu. Bedenim otobüsün sarsıntısından sallanırken aklım Onur'daydı. Artık harekete geçmek zorundaydık, bir şeyler yapmak zorundaydık. Derin bir nefes aldım, okulun durağına gelene kadar bomboş bir beyinle şarkılarımı dinledim sadece.


Okulun bahçesine girdiğimde sanki insanların bakışlarını üzerimde hissediyordum. Okula gittiğim her sabah aynı şeyi hissediyordum zaten. Ama bugün bir fark vardı, gerçekten de insanların bakışları üzerimdeydi. ''Bak, Onur'unki...'' dediğini duydum bir kızın. Bununla gurur duyar gibi başımı dikleştirdim, çalan zil sesiyle herkes okula girerken aralarından geçtim. Günlerdir Burak ve Mert'le de pek bir şey konuşmuyordum. En az benim kadar berbat bir haldeydiler. Merdivenlerden çıkıp sınıfa girdiğimde Burak ve Mert'i cam kenarının en arka sırasının bir önünde otururken gördüm. Yavaş yavaş yanlarına ilerleyip en arka sıraya oturdum. Bana doğru döndüler.

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin