5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi...

1M 43K 45.5K
                                    

5.Bölüm : Belanın Ta Kendisi…

*İçimdeki mıknatıs beni ona itiyordu…*

Endişe insanın beyninde doğar, kalbinde değil. Çoğu insan endişenin zayıf bir duygu olduğunu, insanı zayıf düşüren bir duygu olduğunu savunur. Ve insanı zayıf düşüren her duygu gibi endişenin de kalpte doğduğuna inanılır. Ama endişe insanın beynindedir. İnsan bir şeylerden şüphelenmeye başlayınca, aklında bazı ihtimaller doğdukça endişelenir. Ve şüphe de ihtimal de beyin kaynaklıdır. Onur Zorlu, şuan endişenin doruklarını yaşıyor. Bir yanımda o, bir yanımda Mert endişeyle okulun karanlık koridorlarını dolaşıyoruz. Ve içimden bir ses olayın başında bana Onur’un da bir kalbi olduğunu, bunun için endişelendiğini anlatsa da cevabım çok net. Endişesi beyninden geliyor. O zeki. O çok zeki. Onu endişelendiren zekası. Çünkü neler olabileceğini biliyor. Milyonlarca ihtimal var aklında. Ölmüş olabilir. Kaybolmuş olabilir. Hastalanmış olabilir. Bunları bizimle paylaşmak yerine öylece öfkeyle sınıfların kapılarını çarpa çarpa, merdiven basamaklarını eze eze arkadaşını arıyor. 

‘’Bir daha ara.’’ Emri üzerine tekrar telefonumu çıkardım ve Burak’ı yarım saat içinde yedinci defa aradım. Telefonu kapalıydı. Bir kez daha, aynı telesekreter sesi bana telefonunun hala kapalı olduğunu bildiriyordu.

‘’Kapalı.’’ Arama yerinden çıkıp WhatsApp’a girdim ve Burak’ın son görülme saatine baktım. Bir saat öncesini gösteriyordu. Bir umutla mesaj yazmaya başladım,

*Burak, neredesin??* 

Mesajın yanında sadece tek bir tık belirdi. Bu demek oluyordu ki mesajım benden çıktı ama ona ulaşmadı. Yani telefonu gerçekten kapalıydı. Şarjı bitmiş olmalıydı. Ama bir şekilde bizi bulurdu. Değil mi? En azından Mert’le sözleştikleri yere giderdi.

‘’Mesaj da gitmiyor. Şarjı bitmiş olabilir.’’ Onur söylediğimi duymuyor gibi görünüyordu. Dışarıdan gelen her türlü sese kapalıydı, çocuk çevrimdışı olmuştu resmen. Mert başını salladı,

‘’Bir yerde bizi bekliyor olabilir. Bakın, üçe ayrılalım-‘’ dediği sırada Onur öfkeyle sözünü kesti,

‘’Ya abi kaç defa söyleyeceğim şu kız yanımızdayken üçe ayrılalım dörde ayrılalım gibi plan yapma diye. Onu benimle bütün sayacaksın. Tek başına dolaşıp başını belaya sokmasına izin veremeyiz. Kız bela mıknatısı.’’ Evet, benim hakkımda konuşuluyordu. Evet bir malmışım gibi konuşuluyordu. Ama şuan acısı büyük olduğu için cevap vermeyecektim.

‘’Tamam,’’ dedi Mert sabırla, ‘’ikiye ayrılalım. Ben gidip sözleştiğimiz gibi tuvaletin önünde bekleyeyim. Siz de sınıfta bekleyin. Belki gelir.’’ Onur düşünceli bir şekilde olduğumuz yerde etrafına bakındı. Şuanda yüzünde öfke dolu bir ifade barındıran İtalyan heykellerinden farksızdı. Kıpırdamıyordu. Çene kemiğinden başka hiçbir milimi kıpırdamıyordu. 

‘’Burak nasıl biri?’’ diye bir soru attım ortaya birden. İkisi de çatık kaşlarla bana döndüler, ‘’Yani, nasıl biri? Cesur mu? Acaba katil olduğundan şüphelendiği birini takip ediyor olabilir mi?’’

Onur ve Mert birbirlerine baktılar. Mert anında başını salladı. Burak’ın cesur olduğu ama saf bir cesareti olduğu her halinden belliydi.

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin