0.4 | yağmurda vals

2.3K 213 65
                                    

Sirius Black, rengi daha da solmuş olmasına rağmen üzerine geçirdi yün paltosunu. Üşüyordu ve yataktaki battaniye, onu ısıtmaya yetmemişti. Yumuşak yatağın ucunda otururken aşağı doğru eğildi ve rugan ayakkabılarını ayaklarına geçirdi. Saatler önce, Alyss'e parşömenleri okuduğunu söylediğinden beri tek başına odada oturuyordu ve artık yalnızlığın üzerinde kurduğu hâkimiyete dayanacak mecali kalmamıştı.

İtirafının ardından tek kelime etmemişti güzel kadın. Kasılan çenesi ve soğuklaşan, harelerden yoksunlaşan kehribar gözleriyle kısacık bir bakış atmış ve odayı terk etmişti. Sirius beklemiş, beklemiş ve beklemiş ancak ne tepsiyi almak için ne de ateşini kontrol etmek için gelmişti. Zaman zaman düşüncesiz olsa da bu tepkiyi yargılamıyordu oğlan. Meselenin parşömenlerde yazanlar olmadığını biliyordu. Genç kız, özeline dokunulmamasını tercih ettiğini açık bir şekilde belli etmiş ve Sirius buna rağmen okumuştu yazanları.

Ayağa kalkıp paltosunun cebine gömdü üşüyen ellerini. Kapıya doğru, acele etmeksizin adımlamaya başladı. Ah, parşömende yazanlar... Yalnızca kısacık bir paragraftı ancak kelimelerin barındırdığı anlamların yoğunluğu, bir kırbaç gibi şaklamıştı adamın yüreğinde. En tecrübesiz insan bile parşömende kayan mürekkebin ne denli güçlü duyguları ağırladığını anlayabilirdi. Ve, birçokları buna inanmayacak olsa da, Sirius okumaktan çok hoşlanırdı.

Kapıyı açıp dışarı çıktı ve hanın küçük katından aşağı inen basamaklara yöneldi. Özür dilemek istiyordu Alyss'ten. Onunla sohbet etmek, hakkında daha fazlasını öğrenmek istiyordu. Evet, bir süre daha burada kalacağını kabullenmişti. En azından Yoldaşlık onu geri çağırana dek, kendi iradesiyle dönmeyi istemiyordu. Burada kalmanın fena olmadığını da kabul edebilirdi. Ancak eğer kalacaksa, yalnız olmamayı yeğlerdi. Ve Alyss arkadaş olarak iyi bir seçenek gibi görünüyordu.

Bu kanıya nereden vardığını sorsalar, vereceği hiçbir cevap sağlam bir temele oturmazdı Sirius'un. Ancak biliyordu. Genç kız, sadece güzel bir surattan fazlasıydı. Kehribar gözlerindeki o bildik pırıltı, gülümsemesine sığınan duygular, dudaklarından taşan kelimelerdeki manalar yetmez miydi? Onun anlatabileceği şeyler olduğunu hissediyordu Sirius. Onu dinlemek istiyordu çünkü buna değeceğini biliyordu.

Ayakları, gıcırdayan ahşapla buluştuğunda basamakları ağır ağır inmeye koyuldu. Saat gece yarısını henüz geçmişti. Yağmur, yağışını şiddetlendirmişti. Merdivenlerden inerken bile pencerelere çarpan haşin damlaların güçlü feryatlarını duyabiliyordu. Yağmur tüylerini diken diken ediyordu zira yoksundu duygudan. Ne bir araba sesi, ne de yükselen bağırışlar... Ipıssızdı her yer.

Basamakların sonuna ulaştığında, içinde yükselen dürtü ona başını kuytu köşedeki masaya çevirmesini söyledi. Fırtına grisi gözleri, kalbi göğüs kafesini tuzla buz edecek bir coşkuyla hızlanırken masaya döndü.

Oradaydı Alyss. Masadaki gaz lambası, kehribar irislerinde menevişlerle dans ediyordu. Alev şekilleri çok yakışıyordu güzel yüzüne ve duvarlarda dans ediyordu gölgeler. Pembe dudaklarını büzmüş, bedeni bütünleşecek kadar eğilmişti masaya. Açık sarı saçları altın parlaklığıyla omuzlarına, ensesine, sırtına akıyordu dalga dalga. Güzelliği diken diken ediyordu genç adamın tüylerini. Tüm mesafeye rağmen, yasemin ve ardıç kokusu dolduruyordu burnunu.

Hanın camdan kapısını yağmur damlaları dövüyordu. İçerideki, loş bile sayılmayan ışığın tek kaynağı gaz lambasıydı. Kapıdan görüldüğü kadarıyla yanan birkaç sokak lambası ve hilal şeklindeki ay da hafiften sızdırıyordu ışığını. Sirius, Alyss'e yaklaştı. Onun kendisini fark etmemiş olması imkânsızdı, biliyordu bunu. Kırgınlığını güzel gözlerinin ardına saklayan genç kadın görmezden geliyordu onu.

𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬Where stories live. Discover now