son | buruk vedam

1.9K 129 49
                                    

Merhaba.

İlk olarak, bu yolculukta başından sonuna dek bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Okumak istemeseniz dahi benim söylemek istediğim birkaç şey var.

Bu, başından sonuna kadar, her anında zevk alarak bitirdiğim ilk hikâyem. Tek oturuşta üç bölüm yazdığım oldu. Bitirdiğim bölümü silip en başından başladığım, bazen içime sinmese de silmeye kıyamadığım oldu. Yazdım, sildim, düşündüm, tekrar yazdım. Hikâyeyi bir ay gibi kısacık bir süre içerisinde yazıp bitirdim. Aslında ben, siz okumaya başlamadan önce bile bu yolculuğa girişmiş ve alnımın akıyla çıkmıştım. Sıra, sizinle paylaşmaktaydı. Bunun için çok heyecanlıydım.

Hâlâ kendime inanamıyorum. Her şeyden çabucak sıkılıveren ben nasıl bir ayda soluk dahi almadan yazmış ve bitirmeyi başarmıştım? Bilmiyorum. Tekrar bunu başarabilir miyim, yine bunun gibi başı sonu belli bir kurguda buluşabilir miyiz, bilmiyorum. Ama bu kurgunun her anından zevk duydum. Yazarken, baştan sona o kadar çok defa okudum ki en sonunda cümleler kafamda kendiliğinden tamamlanmaya başladı, kimi yerlerini ezberledim paragraflarımın. Yazdığım karakterlere tüm kalbimle bağlandım. Onları yaptıkları hatalara rağmen, bu hataları kabul ederek sevdim ve sizin de aynısını yaptığınızı gördüm. Çok sevindim, yalan yok. Beklediğimden daha çok ilgi gösterdiniz ve bir yetim olan Alyssandra Divesty'i hemencecik benimsediniz. Sanki Alyss benmişim gibi sevindim.

Alyss'e kendimden parçalar sakladım. Mutsuz olduğumda o da ağlıyordu, o gözyaşlarını silip çenesini dikleştirirken ben de oturduğum sandalyede ister istemez dikleşiyordum. Alyss'le farklı olduğumuz konular fazlasıyla mevcut tabii ki. Ama buna rağmen ikimiz de her zaman beraberdik. Daha sonra siz de Alyss oldunuz, yeri geldi onu korumak için sövdünüz. Bunun için de ayrı teşekkür ederim.

Aslında, kitabı bitirdiğim için derin bir üzüntü duyuyorum. Lakin, biraz melankolik gelse de, ben mutlu sonların aslında son olmadığına inananlardanım. Eğer mutluysa devamı vardır çünkü. Saçma geliyor, ama düşündüğümde çok mantıklı bu. Eğer Alyss o geceyi bir şekilde -belki saklanarak, belki kaçarak- atlatsaydı yaşamaya devam edecekti. Lily ile James'in ölümünün ızdırabını çekecekti belki. Belki Sirius onun lafını dinlemeyecek, Peter'ı öldürmeyi denerken Azkaban'a gidecekti ve Alyss yabancı olduğu şu koca büyücülük dünyasında yapayalnız kalacaktı. Belki, belki, belki... Ama en sonunda, hikâyesini sonlandıracak bir şey olacaktı ve ben bu sonun "evli, mutlu, çocuklu" bir son olmadığına kalıbımı basarım.

Alyss, hepimiz bu kitaba ilk başladığımızda basit bir Muggle'dı. Yaşadığı küçük bir dünya vardı aslında. Küçük hanı, büyükannesi, gelip giden müşteriler ve büyükbabasından kalan anılar vardı avuçlarında sadece. Yaşadığı dünya ona dar geliyordu, bu yüzden de kendi yazdıklarına sığınıyordu. Biz Alyss'in değişimini, masumiyetinden sıyrılışını beraber okuduk, tanıklık ettik. İlk önce, aşkla tanıştı. Bunu kabullenirken, kendinden taviz verdi. İki gündür tanıdığı birine öyle yakınlık besledi ki kendini açtı. Sonra kaybeden, yine o oldu. Hanın yanmasıyla Alyss'in küçük dünyası kül olmuştu. Aslında evet, yangın bunu temsil ediyordu. Kendisine kurduğu, ailesinden ibaret olan ve bunu fark etmemiş olsa da sığamadığı dünyası yok oldu. Alyss'in hayatındaki dönüm noktası da bu oldu bir nevi.

Büyücülük dünyasına kendini kabul ettirmeyi başaran nadir birkaç kişiden biri oldu Alyss. Her zamanki gibi, kanayan yaralarını kendisine sakladığını gördük. Öyle herkese benzemediğine de tanık olduk zira Alyss, tüm yaşananlara rağmen Sirius'u bir an için bile suçlamadı. Onu yangın için değil, yalanları için sorumlu tuttu. Gerçekten suçlu olduğu konularda sorumluluk almasını bekledi sadece. Hanı yakanı gözleriyle görmüşken, kafasını rahatlatmak ve stres atmak için suçlu aramanın ne kadar yersiz olduğunun bilincindeydi. Çünkü o, bir suçlu arama hatasını çocukken yapmış ve aslında suçsuz kimse olmadığını anlamıştı.

Sınırlı gücüne rağmen Alyss'in hayata tutunmak için mücadele edişini okuduk. İşe yaramak için çırpınışlarını, tüm acılara tek başına göğüs gerebilirken -en azından acısını kimseyi bu işe karıştırmadan yaşarken- bir başkası acı çektiğinde nasıl üzüldüğünü gördük. Alyss belki de hepimizin, hayatının bir evresinde ihtiyaç duyduğu o arkadaş oldu.

Ve her şeyin başında basit bir Muggle olan, aslında bu hikâyede hiçbir yeri olmayan Alyss'in hikâyede kendine yer edinişine tanık olduk.

Alyss arkadaşlarını korumak uğruna öldü. Bencil olmadığı için öldü. Arkadaşlarına bir şans vermek için kendi canını verdi. Belki bunu yapmasa bile hiçbir şey değişmeyecekti, bilemeyiz. Çünkü her şey kelebek etkisiyle gerçekleşir. Belki de Alyss o gün o eve hiç gitmemiş olsaydı, Lily oğluna siper olacak vakti dahi bulamayacaktı. Bu büyük kararı veremeyecekti ve sevgiyle sarmalayamadığı oğlu ölecekti. Bilmiyoruz. Asla bilemeyeceğiz.

Çenem biraz düştü, kusura bakmayın. Demem o ki biz ilk evrede aşka düşüşü okuduk. İkinci evrede, tarafların bunu kabullenişini ve birbirlerine besledikleri duyguları, bağı güçlendirişlerini okuduk. Son evrede ise ilişkileri, aşkları bir zümrüdüanka gibi yanıp küllerinden doğdu. Bu defa yalan dolan olmadan. Umarım bu yolculuk boyunca gerçekten sıkılmamış, bizimkileri sevmişsinizdir. Onları yaptıkları hatalara rağmen sevmişsinizdir.

İçim biraz buruk. Alyss'e veda etmek istemiyorum, bu yüzden de son sözü uzattıkça uzatıyorum. Demem o ki, okuduğunuz için gerçekten tüm kalbimle teşekkür ederim. Başka hikâyelerde, başka satırlarda, başka kalplerde görüşeceğimiz güne dek...

Hoşça kalın.

10.05.2021 | ©purpuracasia

🎉 Kamu telah selesai membaca 𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬 🎉
𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang