1.9 | öğretme meselesi

1K 121 38
                                    

"Ben de sana bir şeyler öğretmek istiyorum."

Kaşlarını kaldıran Alyss, beceriksizce önlüğünü bağlamaya uğraşan adama bakarak bıyık altından güldü ve yeniden ona sırtını döndü. Bir yandan kaptaki yoğun sıvıyı karıştırıyor, diğer yandansa Sirius'a kek kalıbını yağlaması gerektiğini anlatıyordu. Ancak oğlan bağlamayı bir türlü beceremediği önlükle dakikalardır o kadar meşgul olmuştu ki, anlatılanları unutmuştu bile. Alyss, onun cümlesine karşılık omuz silkti. "Nasıl yani?"

Dili dudaklarının arasından fırlayan Sirius, sonunda önlüğü bir düğümle beline bağlamayı başarmıştı. Dudakları arasından sert bir nefes bırakıp alnını koluna sildi ve yeniden sevgilisine yönlendirdi konsantrasyonunu. "Demek istediğim," dedikten sonra tezgâha yöneldi ve kek kalıbını sanki hayatı buna bağlıymışçasına iki eliyle tuttu. "Sen bana devamlı bir şeyler öğretiyorsun. Kek yapmayı mesela. Sonra, çok güzel şeyler yazıyorsun. Saçımı kestin? Bense sadece ayakaltında dolaşıyorum."

Alyss, oğlanın kendisini yetersiz hissettiğinin farkına varmış ve bunun karşısında içinde kabaran gülme isteğini bastırmak zorunda kalmıştı. James'in anlatışıyla tam bir ego topu olan Sirius Black'in kendisi karşısında öz güvensiz oluşu garip gelmişti. "Tamam o zaman." diye mırıldandı, ne demesi gerektiğini bilemeyerek. Yüzüne sevgi dolu bir gülümseme yerleştirip ona döndü ve sırtını tezgâha dayadı. "Sen de bana bir şey öğret."

Sirius, yüzünde biraz abartılı bir düşünceli olma ifadesiyle Alyss'in yanına gelmiş ve aynı onun gibi sırtını tezgâha dayamıştı. Alt dudağını sarkıtıp, gözleri önüne gelen saçları geriye atabilmek için bir köpek gibi başını salladı. Bunu yaptığında çok tatlı oluyordu, en azından Alyss'in düşünceleri bu yöndeydi. Düşünceli ifadesiyle sessizliğe son veren Sirius, başını sevgilisinden yana çevirdi ve neredeyse burun buruna geldiklerinde; aralarındaki birkaç milimetrelik mesafeyi fısıltısıyla doldurdu. "Öpüşmeyi öğretebilirim."

Sarışın kızın kaşları kalkmış ve elmacık kemiklerinin üzeri utançla allanırken bir homurtu koyvermişti. Eliyle, oğlanı omzundan sertçe ittirdi ve yanaklarındaki kızarıklıkları saklayabilmek adına başını diğer tarafa çevirerek homurdandı. "Dünkü konuşmadan sonra, şansınızı fazla zorlamanızı önermiyorum Sirius Hovarda Black."

Bu cümlesi, elbette ki bir önceki akşam Remus, Peter ve James'in anlatmış olduklarına atıfta bulunuyordu. Çünkü bu üç oğlan, Sirius'un eğitim hayatı boyunca yaptıkları çapkınlıkları hiç çekinmeden ve uzun saçlı oğlanın savurduğu tehditlere aldırmadan bir bir anlatmışlardı. Hatta Sirius, onların bunu önceden planladığından şüpheleniyordu. Ancak elbette, Alyss yanındayken lanetleyememişti onları. Tabii bu, öcünü almayacağı anlamına gelmiyordu.

"Hadi ama Alyss, bıraktım ben o işleri." diyerek sırıttı ve yanındaki kızı dürttü Sirius. Alyss, burnundan alaycı bir ses çıkararak göz devirmiş ve onun tezgâhın diğer tarafında bıraktığı kek kalıbına davranmıştı. Bir fırçayla yağı kalıba sürerken, "Sen bırakmış olabilirsin." diyerek genişçe sırıttı ve başını kaldırmadan, eğlenen bir ses tonuyla lafını tamamladı. "Ama ben, cazibeme kapılacak oğlanlar hakkında bir söz veremem. Bu hana ne yakışıklılar gelip gitti, Bay Black!"

Bu defa homurdanan, Sirius olmuştu. Alyss'in gerçekten trip attığını sanmış, ancak oltaya düşüvermişti. "O yakışıklıların hiçbiri yağmurda seninle vals yaptı mı?" diye sordu, tek bir kaşını kaldırarak. Alyss de başını kaldırdı ve yağ sürme işine son verdi. Oğlanın ses tonu, sorusunun şaka olup olmadığıyla ilgili hiçbir ipucu vermiyordu. Topuzundan fırlayan tutamı gözünün önünden çekmek için üfleyerek omuz silkti.

"Her neyse, konumuz bu değil." diyerek ellerini havaya kaldırdı ve duruma el koydu Sirius. Alyss'in gençlik çapkınlıklarını, konuyu değiştirmek için gündeme getirdiğini düşünüyordu. Sarışın kızın bakışlarını kaçırarak karışımı kek kalıbına döküyor olması da kanıtlıyordu bu hipotezini. "O öpücüğü alacağım Divesty, biliyorsun, değil mi?"

Alyss, alaycılıkla gülümsemekle yetinmişti. Dürüst olmak gerekirse, kafası bu sohbete tam anlamıyla dâhil olamayacak kadar karışıktı. Bir önceki gece, daha önce Sirius'un komodininde bulunan çubuğa benzer çubuklardan görmüştü Potter ailesinin sevimli ve küçük evinde. Hiç şüphesiz ki Sirius, gittiği yerden onlara da almıştı ancak bir şekilde bu Alyss'in içine sinmiyor, aklına yatmıyordu. Tabii bu, aklına yatmayan ufak detaylardan yalnızca biriydi.

"Hey, iyi misin?" Başını kaldıran Alyss, karışımın çoktan kek kalıbını doldurduğunu fakat boş kabı havada tutmaya devam ettiğini fark etti. Dalmış olmalıydı. Gözlerini sıkıca yumup başını iki yana sallayarak silkindi ve boş kabı lavabonun içine bıraktı. Sirius, artık şakalaşmayı bırakarak ona arkadan sarılmış ve kollarını sımsıkı dolamıştı. Başına kondurduğu öpücük, Alyss'i çok daha iyi hissettiriyordu şimdi. "İyiyim. Sanırım, birazcık yorgunum."

Sirius onu suçlamıyordu. Kendisiyle zaman geçirmediği ve Sirius'un 'işte' olduğu zamanlarda Alyss, hanın işlerini olabildiğince üstlenerek büyükannesinin işlerini de halletmeye çalışıyordu. Bir nevi onun omuzlarındaydı tüm yük. Yemekleri hazırlıyor, etrafı temizliyor, müşteri giriş çıkışlarını hallediyor, garsonluk yapıyor ve çıkış yapılan odaları temizliyordu. Kimi zaman soluklanacak vakti bile güç bela bulabiliyordu. Sirius ona yardımcı olmak için, fark etmeyeceği kadar nadiren, birkaç büyü yapıyor ve yükünü azaltmaya çalışıyordu lakin bu pek mümkün değil gibiydi.

"Ben hep kaptan olmak isterdim küçükken, biliyor musun?" diye mırıldandı Alyss, onun sıkı kavrayışı ve dumanla şeker kokusu karşısında mayışarak. İkisi de hareket etmiyor, öylece dikiliyorlardı ve bu onlara huzur veriyordu. Sesini çıkarmayarak onun anlatacaklarını dinledi Sirius. "Çünkü kaptanların kendilerine ait, dümeni tuttuğunda canlanan gemileri olurdu. Yolcular onlara güvenir, yükler onlara emanet edilirdi. Haşin dalgalar üzerinde özgür olurlardı. Mürettebatları ikinci aileleriydi, bunu iyi biliyorum. Büyükbabamın yardımcı kaptanı sık sık bizi ziyarete gelirdi. Ben de kaptan olayım istedim, büyükbabam gibi seferlere çıkayım ve onu gururlandırayım istedim."

Alyss, ağlamıyordu. Sesi kuru ve soğuk, yüz ifadesi donuktu. Bedeni buz kesmişti yalnızca. Sirius, bir kez daha saçlarına bir öpücük kondurduktan sonra çenesini başına yasladı. "Eminim büyükbaban seninle gurur duyuyordur, Alyss." diye fısıldadı. Genç kızın, neredeyse fark edilmeyecek kadar milimetrelerce başını iki yana sallayışını aceleyle böldü. "Çok ciddiyim. Büyükannenle ilgileniyor, onların hanını çekip çeviriyorsun. Gurur duymamak mümkün mü?"

"Yalan söyleme, Sirius." diyerek, acıyla tebessüm etti Alyss. Bu cümlesi, konu bambaşka olmasına rağmen Sirius'un tüylerinin suçlulukla diken diken olmasına sebep olmuştu. "Elbette hana bakacak ve büyükannemle ilgileneceğim, benim sorumluluklarım. Büyükbabamın da hiçbir zaman bu konuda beni yargılamayacak bir adam olduğunu biliyordum. Ama eğer onun gibi bir kaptan olsaydım... Gururlanmaması imkânsız olurdu."

Sirius, yanaklarından akan yaşlara rağmen sesini çıkarmamak için dişlerini birbirlerine kıracakmışçasına bastırıyordu.



𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon