Alyssandra Divesty, başını sızlatan ve daha da kötüsü, midesini bulandıran bir ağrıyla kehribar gözlerini sabah güneşine aralamıştı.
Bir homurtuyla yatakta doğrulduğunda üzerinde hâlâ dünkü kıyafetlerin olduğunu gördü. Ekose desenli eteği ve sarı kapüşonlusu üzerindeydi ancak örgüsü açılmış, açık sarı saçları dağılmıştı. Asker postalına benzeyen çizmeleriyse yatağının hemen yanındaydı. Hâlbuki ne saçlarını açtığını ne de çizmelerini çıkardığını hatırlamıyordu. Aslına bakarsanız, birçok şeyi hatırlamıyordu.
Alnı, hafızasını yoklaması dolayısıyla kırıştı. Bu çabası baş ağrısını şiddetlendirmiş fakat akşam olanların canlanmasını da sağlamıştı. Viski içtiklerini ve sorular sorduklarını da hatırlıyordu şimdi. Her şeyi hatırlıyordu. Burnundan küçümseyici bir ses çıktı istemsizce. Demek o kadar da hassas bir bünyem yokmuş, diye düşünerek ayaklandı ve odasının lavabosuna yöneldi. Yüzüne biraz soğuk su çarpmak güzel olabilirdi.
Sirius'un sorularını ve kendi sorduklarını hatırlıyordu. Yani, hatıraları biraz puslu ve görüntüler silik olsa da söylenenleri gayet net duyabiliyordu. Ailesi hakkında söylediklerini hatırlıyordu Sirius'un, kendi açıkladıklarını hatırlıyordu. Akşam ikisi de sanki hiçbir şey umurlarında değilmiş gibi bir hissizlikle sırlarını açık etmişlerdi ancak şimdi, her ikisinin de canının aslında ne kadar yandığını tahmin edebiliyordu.
Ellerini havluya silerken burnuna, duman ve şekerin kokusu doldu.
Başta kaşları çatılsa da, bu kokunun sadece hafızasında canlandığını algılayabilmişti. Gözleri tamamen kapanmadan önce aldığı son kokuydu bu. Yanağının sürttüğü beyaz gömlekten yükselen koku... Suratını havluya gömüp, bir süre öyle kaldı.
Ardından hızlı adımlarla odasından çıktı ve hanın alt kısmına ulaşabilmek için basamakları inmeye başladı. Sirius Black, iki gün önce hayatına giriş yapmış ve bir anda düşüncelerini işgal eder olmuştu. Sabah onun yüzünü görmüş, günü onun yüzüyle bitirmişti ve şu anda onu bir türlü aklından çıkaramıyordu. Çıkarmak istediğinden de emin değildi gerçi.
"Günaydın büyükanne." dedi her sabahkinin aksine, bu defa yorgun çıkan sesiyle. Barın arka tarafında duran kadın ona şaşkınlıkla bakarken mutfak kapısını ittirerek içeri girdi ve hemen sol taraftaki ilaç dolabına yöneldi. Ağrı kesiciye ihtiyacı vardı, aksi takdirde günü atlatamazdı. Kendine dolaptan aldığı sürahiyle bir bardak su doldurdu ve ilacı içtiği gibi bitirdi bardağı.
Suyu da fondip yaptığını fark etmesi, bunun bir alışkanlık hâline geldiğini düşünmesine yol açmış ve sırıtarak bardağı bırakmıştı. Yeniden dışarı çıkamadan, büyükannesi kapıyı açtı ve içeriye girdi. Gri saç telleri gün geçtikçe çoğalan sevimli kadın, kaşlarını kaldırmış ve sorgulayıcı bakışlarını torununa dikmişken pek de sevimli görünmüyordu şimdi. Ellerini önlüğüne sildikten sonra, tek kelime etmeden mutfaktaki masayı işaret etti ve sandalyeye yöneldi.
Alyss, büyükannesinin sözlerini ikiletmemeyi küçük bir çocukken öğrenmişti. Hemen sandalyenin ucuna tünedi ve beklentiyle karşısındaki kadına bakmaya başladı. Ancak büyükannesi Lolinne Divesty, anaç yüzünde sevgi dolu bir ifadeyle öne doğru uzanmış ve kızının elini tutmuştu. "İyi misin güzel kızım?"
"İyiyim büyükanne." dedi Alyss, bunu beklemeyerek. Üstelik yalan da söylemiyor, kendini sahiden iyi hissediyordu. Yüzünde, büyükannesinin yalnızca endişelenmiş olduğunu kavrayan bir tebessüm belirdi ve kendi elini tutan buruşmuş eli naifçe okşadı. "Gerçekten iyiyim. Sadece başım birazcık ağrıyordu, o kadar."
"Ne kadarcık?" Büyükannesi, yüzünde ufak ve çocuksu bir gülümsemeyle başını eğdi ve torununa baktı. "Birazcık." dedi işaret parmağıyla baş parmağı arasında bir milimetrelik mesafe bırakan Alyss, kıkırdayarak. Bu, küçüklükten beri aralarında bir oyun olmuştu. Ne zaman Alyss'in canı yansa, düşüp bir yerlerini kanatsa ya da üzülmüş olsa büyükannesi "Ne kadarcık?" diye sorarak onu gülümsetir ve acısını alıverirdi.
"Güzel kızım..." diyerek öne doğru eğildi ve nasır tutmuş ancak sevgi akıtan parmaklarını Alyss'in açık sarı saçlarında gezdirdi Bayan Divesty. Epeyce küçük bir yaştan beri Alyss'e o bakmış, torunu değil de kızıymış gibi büyütmüştü. Onu canından çok seviyordu. Değer verdiği tek şey, hayatını ortaya koyabileceği tek kişiydi torunu. "Sen bu oğlana karşı neler hissediyorsun?"
Duyduğu soruyla donakaldı Alyss. Çehresindeki geniş gülümseme donmuş, şaşkınlıkla irileşmişti kehribar gözleri. İrisleri, aynı büyükannesininki gibi parlaktı ancak bu defa hafif bir şok da perdeliyordu hareleri. Güzel bir soruydu, genç kızın kendisine sormaya cesaret edemediği bir soru. Lakin, sormaya dahi cesaret edemeyen biri cevaplamaya nasıl cüret edebilirdi ki?
Yok mu yüreğimiz cesur olmaya, diyerek kendi yazdıklarını alıntılayan Sirius'un ahenkli ve tok sesi canlandı Alyss'in zihninde. Sahiden de, yok muydu yüreği basit bir soruyu bile cevaplamaya? Başı dikleşti ve yüzüne eskisinden de güzel bir gülümseme yerleşti. Büyükannesinin buruşmuş fakat sıcacık elini iki eliyle tutup okşadı bu defa.
"Bilmiyorum, büyükanne." diye itiraf etti. "İki gün oldu onunla tanışalı, ama sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissediyorum. Hiç olmadığım kadar yakın hissediyorum ona, yüreğine. Hem, büyükbabamın da bana hep dediği gibi, insan yalnızca iki gün tanıdığı birini bile ailesi gibi göremez mi? Bilmiyorum. Ona karşı hissettiklerim sadece bir müşteriye hissettiklerimle eş değer değil. Ama ne oldukları... İşte bu soruyu cevaplayamam."
Aralarındaki sessizlik, bir süre devam etti. Bayan Divesty, kehribar gözlerinde şefkatli bir sıcaklıkla torununu izliyor; Alyss ise büyükannesinin elini inceliyordu. Dediklerinde dürüsttü. Sirius onun için değerliydi. Ama ne kadar?.. Bunu bilmek istediğinden emin değildi. "Bir kez daha yapamam." dedi aniden.
Büyükannesinin gözbebekleri, anlayışla titreşirken Alyss devam etti. "Bir kez âşık olduğumu sanma hatasına düştüm, büyükanne. Olanları sen de hatırlıyorsun. Ona bağlandım, sevdiğimi söyledim ve sevdiğini söyledi. Her şey güzeldi. Ama sonra- sonra kandırdığını öğrendim. Yalan söylemişti bana. Aldatmıştı beni."
İlk aşk... İlk aşk derler ya, Alyss, onu hiç yaşamamayı tercih ederdi. Bu arzusunu büyükannesine de açmıştı. Ancak Bayan Divesty, ilk aşkı için kadirşinas olması gerektiğini söylerdi torununa. İlk aşk, ilk kalp ağrısı... Önemli bir tecrübeydi ve Bayan Divesty, torunu bunu tecrübe ettiği için minnet duyuyordu.
Üstelik, Alyss'in atladığı bir şey vardı. Çünkü şimdiye dek hiç kimseyle, onunla bile, Sirius'layken hissettiklerini hissetmemişti. Kalbi bu denli hızlı atmamış, böylesi kahkahalarla gülmemiş, bu kadar mutluluk duymamıştı.
"Hadi bakalım." diyerek sandalyeden indi ve torunun yanına adımladı Bayan Divesty. Onun yanaklarına ellerini yerleştirip baş parmağıyla okşadı, anne şefkatiyle sevdi. Ardından başını sevgi dolu bir şekilde öptü. "Kalk da müşterilere kahvaltılarını götür."
Alyss, büyükannesinin ona bir görev vermesinden memnundu. Sandalyeden aşağı inip kendisine uzatılan tabakları aldı, mutfak kapısını ayağıyla ittirerek hanın yemek salonuna çıktı ve müşterilerin beklediği masaya ilerlemeye başladı. Aklı hâlâ karmakarışıktı ancak artık, eskisi kadar stresli hissetmiyordu kendini. Belki her şey yoluna girerdi.
Belki su akar, yolunu bulurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬
FanfictionSirius Black, bulutların olanca gücüyle ağladığı ve yağmur damlalarının kurşun sertliğiyle yeryüzüne düştüğü soğuk bir günde yürüyüş yapmak için Hızır Otobüs'ten indi. ❈ 01.05.2021 | #magic kategorisinde birinci, 01.05.2021 | #marauders kategorisind...