0.7 | boscombe parkı

1.5K 147 29
                                    

Koluna girdiği oğlanı iyice çekiştirdi Alyss.

"Burası, Boscombe Parkı." diyerek işaret parmağını kaldırdı ve etrafında üç yüz altmış derece dönerken yapabildiği her yeri işaret etti. Heyecanlı tavrı Sirius'u da heyecanlandırmış, yüzünde alaycı bir gülümseme peyda etmişti. Fırtına grisi gözlerini, onun parmağıyla göstermeye başladığı yeri takip ederek çevrede gezdirdi.

Park yemyeşildi. Yürüme yolu patikayı andıran, topraktan bir yoldu üstelik. Son zamanlarda Büyük Britanya'daki parkların birçoğundaki yollar betonla kaplanmaya başladığından bu şaşırtıcı bir değişiklik olmuştu. Yemyeşil ağaçlar ve yeşilin koyu bir tonundaki çimler, onları çepeçevre sararak farklı bir âlemdeymiş hissi yaratıyordu. Güneş hâlâ en tepede olsa da terleten bir güneş değildi, ne de olsa henüz yaz mevsimi gelmemişti. Baharın güneşi de genelde aldatıcı bir sıcaklıktan ibaret olurdu.

"Park diye buraya mı getirdin beni?" diye terslendi, bıyık altından gülerek. Alyss'le uğraşmanın inanılmaz derecede keyifli olduğunu ve genç kızın çarçabuk parlayabildiğini öğrenmişti. Tam da düşüncelerini kanıtlayacak şekilde, Alyss'in yüzü düştü ve oğlanın kolundan çıktı. Kavisli, bir çocuğunki gibi incecik kaşları çatılırken elini beline koymuştu. "Beğendiremedik mi prensime? Ne var, müzeye mi gitmek isterdin?"

"Tamam, tamam; kızma hemen! Şaka yaptım." diyerek ellerini havaya, polis tarafından enselendiğinde olacağı gibi baş hizasında kaldırdı Sirius. Çehresindeki geniş sırıtış, durumdan ne denli keyif aldığını ortaya koyuyordu. Ancak Alyss, alıngan bir tavırla kollarını göğsünde kavuşturmuştu bile. "Bu park benim için çok özel."

Kaşları kalkan Sirius, ellerini havadan indirip bu defa kendi girdi Alyss'in koluna. "Hm, öyle mi?" dedi abartılı bir ilgiyle. Kendini bu güzel bayana affettirmek niyetindeydi. Ve bunu, her zamanki Sirius Black kanunlarıyla yapacaktı: Yakışıklı suratını ortaya koyacak şekilde gülümse, anlattığı her şeyle ilgilen ve centilmen ol. "Bu kadar özel olan ne?"

"Şey, büyükbabam beni hep buraya getirirdi." dedi Alyss heyecanla, gülümseyerek. Yeniden işaret parmağını kaldırdı ve yürüdükleri patikanın hemen sağındaki akarsuyu gösterdi. "Bu nehire gelirdik. Ben eşofmanımın kumaşını kıvırıp suya dalardım hep, yaptığım kâğıttan tekneleri yüzdürürdüm. Hatta bazen büyükbabamla bile yarıştırırdık teknelerimizi. Kazandığım zamanlarda, ondan daha iyi bir kaptan olduğumla övünürdüm."

Sesi, cümlesinin sonlarına doğru kısılmıştı. Ancak beyninin arkalarında bir ses, Alyss'i bu yas dolu psikolojiden zorla sıyırdı. Misafirini gezdirirken eski anıları yâd edeceğim diye keyiflerini kaçıramazdı. Hemen yeniden gülümsedi ve heyecanla, Sirius'un fark etmeyeceğini umarak, ekledi. "Su aslında buz gibidir, biliyor musun?"

Sirius, güzel kızın ruh hâlindeki metcezrin farkına varmıştı; ancak bu konu üzerinde durmak istemediğinin de öyle. Bu nedenle, hiç farkına varmamış gibi davranıp kaşlarından birini kaldırdı. "Öyle miymiş? En son ne zaman girdin?" Alyss, genç adamın sorduğu bu sorudaki ters köşeyi fark etmeden yürümesine ara verdi ve durup düşündü. "Sanırım... Epeyce bir olmuş."

"Ama soğuk olduğunu hatırlıyorsun?" Söylediklerini yineleyen oğlana kısa bir bakış atıp, bunun nereye varacağını merak ederek başıyla onayladı Alyss. Bir yandan da yavaş yavaş nehrin kıyısına yaklaşmaya başlamışlardı kol kola yürüyerek. "Evet, kendimi bildim bileli su buz gibiydi. Büyükbabam hasta olacağımı söylerdi ancak ben inatçıydım. Sanırım soğuğa da böyle böyle bağışıklık kazandım."

Alyss, cevap vermeyen genç adama baktı yeniden. Sirius düşünceli görünüyor, dalgın dalgın akan suya bakıyordu. Keskin yüz hatlarının hiç de ürkütücü görünmediğini fark etti genç kadın. Keskin yüz hatları, çoğu zaman karşısındakinin çekinmesine yol açan bakışlar anlamına gelirdi fakat Sirius'un çehresindeyken bu doğru değildi. Onun keskin yüz hatları, oğlana daha da sevilesi bir ifade katıyordu. Bunları düşünürken, Sirius'un onun kolundaki tutuşunun gevşediğini fark etmemişti Alyss.

"O zaman suyun ısısını tekrar bir kontrol etmek lazım."

Daha cümlenin ne anlama geldiğini idrak edemeyen Alyss, son derece güçlü bir tutuş tarafından nehre doğru itildi ve dudaklarından kendisinden beklenmeyecek kadar güçlü bir çığlık kaçtı.

Neredeyse diz kapaklarına kadar ıslandıktan sonra, daha da ilerlemekten güç bela engelleyebilmişti kendini. Buz gibi su tüylerini diken diken etmiş ve gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi hissetmişti. Patikadan geçen bir başka çift onlara şaşkın bakışlar atarken kıyıda elini karnına yerleştirmiş -göbeği demek istememişti çünkü muhtemelen o göbekte yağ değil baklavalar bulunuyordu-, kahkahalarla gülen Sirius'a dil çıkardı Alyss. Neyse ki etek giymişti.

"Ben kontrol ediyorsam, siz de benimle geliyorsunuz beyefendi." diye homurdandı ve Sirius'a doğru bir adım attı. Ancak genç adam, gülmesini yarıda keserek geriye kaçmıştı. Ellerini durdurmak istercesine omuz hizasında kaldırdı ve, "Dur, dur, dur." diye yineledi. Yüzüne sevimli bir ifade yerleştirdikten sonra, sahte bir abartıyla yakındı. "Ama benim eteğim yok ki! Hem, ben hastayım."

Alyss, gözlerini kısarak ona kınayan bir bakış attı. "Sabah, bir ceylan gibi seke seke merdivenlerden inerken hiç de hastayım demiyordun." Ardından nehrin kıyısına biraz daha yaklaştı ve çağırırcasına elini uzatıp parmaklarını oynattı. "Hadi hadi, gel buraya. Yoksa ben oraya gelirim ve inan bana, bu senin için de iyi olmaz." Ancak Sirius hâlâ okula gitmesi istenmiş bir çocuk gibi bakıyordu ve genç kadın, son kozunu kullanmaya mecbur kalmıştı. "Hem, ayakkabılarımı ıslattın. Gelmezsen bu ıslak ayakkabıları kafana fırlatırım."

Sirius, duydukları karşısında şoke olmuş bir şekilde kahkaha attı ve ardından, "Peki, peki; n'olur fırlatma." diyerek nehrin kıyısına yaklaştı. Adımları çekingen, sanki her an kaçabilirmiş gibi tereddütlüydü ve sahiden de bir ceylan gibi olduğunu da belirtmek gerekirdi. Rugan ayakkabılarının uçları soğuk suya değecek kadar yaklaştıktan sonra, kehribar irislerdeki harelere baktı. Son bir defa, itiraz etmeyi denedi. "Ateşlenirim bak."

Üzerine sıçrayan buz gibi su, bahanesinin yersizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu.

"Tanrı aşkına, Alyss." diyerek yüzündeki damlaları temizledi Sirius, ses tonu gülüşünü güç bela engellediğini açıkça ortaya koyuyordu. Su damlalarının izleri bulaşmış beyaz gömleğinin yaka düğmesini açtıktan sonra kıza baktı ve sırıttı. "Biz niçin ıslanmadan duramıyoruz?"

𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬Where stories live. Discover now