1.0 | gelen mektup

1.2K 153 47
                                    

Bir sigara yakarak ellerini pantolonunun cebine koydu Sirius Black.

İlk farkına vardığında şaşkınlıkla karşıladığı üzere, kaldığı odadaki balkonun manzarası sahiden ilgi çekiciydi. Çok yüksekte değildi fakat zaruri de değildi bu. Sokakta yürüyen insanlar, açılıp kapanan dükkânlar, gökyüzünde kopan fırtınalar... Bunların tamamı ve hiçbiri görüş alanındaydı oğlanın. Dudakları arasından bir duman bulutu firar etti.

Aslında sigara içmekten pek hazzetmezdi Sirius. Sağlığına epeyce önem veren biri olduğu söylenebilirdi. Ancak Yoldaşlık'a dâhil olduğundan beri sağlığını çokça geri plana atmıştı. Tabii bu, en yakın zamanda bağımlılığından kurtulmayı amaçlamadığı anlamına gelmiyordu. Dudakları arasına yerleştirdiği zehirden biraz daha içine çekerek, sokaktaki dükkânlardan birine giren bir müşteriyi izledi.

Yarım saat önce bir mektup gelmişti oğlana. İlk başta kaygılanmış, acil bir şey olmasından korkmuştu ancak acil durumlarda patronus kullanıldığını biliyordu. Zaten, Marlene McKinnon'un gönderdiği mektupta acil hiçbir şey yoktu. Lily ile James'in görevlerinden döndüklerini, diğerlerininse hâlâ meşgul olduklarını bildiriyordu Marlene. Ayrıca, Sirius için endişelendiğini ve bir an önce geri dönmesini istediğini de yazmıştı.

Marlene ile aralarındakinin aşk olduğunu sanma hatasına düşmüştü Sirius. İçten içe bunun doğru olmadığını bilse de, genç kadına bir şans vermeyi istemişti. Fakat hata yapmıştı ve bunun farkına varır varmaz, aralarındaki olmayan ilişkiyi bitirmişti. En başından beri biliyordu aslında, ilişkiyi beceremeyecek bir herif olduğunu. Bu durum yalnızca her şeyi tescillendirmişti.

Lakin Marlene'in gönderdiği mektup başka şeylerin de kafasını bulandırmasına yol açmıştı. Zira Marlene'i çok değer verdiği bir dosttan fazlası olarak görmüyordu genç adam. Ve Alyss'i de Marlene ile aynı kefeye koymuyordu. Peki o zaman, Alyss'i ne olarak görüyordu?

Sinirle sigarasını yere attı ve ayakkabısının ucuyla ezdi. Ancak bunun hemen ardından yere eğilerek izmariti aldı. Sirius, yerlere çöp atmaz ve bunu yapanlardan epeyce tiksinirdi. Onun için yerde sigara izmaritleri görmek, en iğrenç şeylerden biriydi. Dudaklarından bir homurtu fırlarken, karargâha dönmek ve James'i görmek geçti aklından.

Balkonun kapısına yöneldi. Büyük bir ikilem içerisindeydi: Hem Alyss'ten uzaklaşmak istemiyor hem de James'i görmek istiyordu. Yapması gerekenin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrinin olmaması, onu içten içe çok rahatsız ediyordu. 

Yeniden odaya girerken gördüğü silüet karşısında irkildi.

"Hey, burada mıydın?" diyerek düşünceli yüzüne bir gülümseme kondurdu Alyss ve elinde tuttuğu şeyden kaldırdı başını. Açık sarı saçları bir defa daha iflah olmayacak şekilde serbest bırakılmış ve yanaklarının yanına süzülmüştü. Sirius'un şaşkınlığını garipsemeden, elindeki ince uzun çubuğu salladı. "Bu da ne?"

Genç adamın fırtına grisi gözleri, ince parmakları arasında tuttuğu asayı sallayan kızı gördüğünde istemsizce iri iri olmuştu. Asasını ortalık yerde unutmuş olduğuna inanamıyor, dahası Alyss'in sorusuna yanıt olarak aklına hiçbir şey gelmiyordu. "O mu?" diyerek zaman kazanmaya çabaladı ve çehresindeki şoke olmuş ifadeyi yok etti. Yüzüne, umursamaz gözükmesini umduğu bir bakış yerleştirdi. "Hediyelik eşya. Gittiğim yerlerden sık bulunmayan, ilginç şeyler almayı severim de."

"Vay canına." diye mırıldandı Alyss. Sirius'un söyledikleri kulağına hem mantıklı hem de saçma gelmiş olsa da, hediyelik eşya dediği bu çubuk çok güzeldi. Üzerindeki oymalı şekiller, antik dilleri andırıyordu ve sarışın kız, yazanları okumayı çok isterdi. Dudakları bir gülümsemeyle iki yana gerildi. Okumayı, genel olarak çok severdi. Asayı aldığı yere, yatağın yanındaki komodine geri bıraktı. "Kahvaltıya gelmeyince merak etmiştim de. Acaba kötüleştin mi diye bakmaya geldim."

Dalgınlığından sıyrılıp karşısındaki oğlana gülümsedi. Kalbi hâlâ korkuyla güm güm atarken şimdi, Alyss'in gülümseyişini gördükten sonra, görünmez bir el tarafından sıkılıyormuş gibi hissettirmişti. "Aç değildim sadece." diyerek geri sırıttı kıza, elleriyle saçlarını karıştırıp. Bu cevap yeterliymiş gibi gelmişti Alyss'e. Omuz silkerek Sirius'un toplamadığı yatağa oturdu. "Eeee," dedi meraklı değilmiş gibi çıkarttığı sesiyle. "Daha ne kadar kalacaksın?"

Sirius, son birkaç dakika içerisinde o kadar heyecan yaşamıştı ki Alyss'in abartılı çabasının farkına varmamıştı. Buna rağmen, Sirius Black'in karşı tarafla flört etmesi için gerçekten de bir sebebe ihtiyacı olmazdı. "Bilmem," diyerek omuz silkti ve omzunu balkonun eşiğine dayadı. "Ne kadar kalmamı isterdin?"

"Bilmem." diye yineleyerek yatakta ayağa kalktı Alyss. Büyükannesiyle yaptığı konuşma kafasını o denli karıştırmıştı ki çocuğun karşısında nasıl davranacağını kestiremiyor, her türlü diken üstündeymiş gibi hissediyordu kendini. "Eee, futbol mu oynuyorsun basketbol mu?"

Sirius, nereden geldiği belirsiz bu soru karşısında sırıtmadan edememişti. Kemikli parmaklarını uzun, koyu saçları arasından geçirerek doğruldu ve genç kıza yaklaştı. Aynı şekilde sarışın kız da, ağzından kaçırdığı sorunun aptallığı karşısında kendisine küfürler yağdırmakla meşguldü. Bu nedenle, kendisine yaklaşmakta olan oğlanın yakınlığını fark edememişti. "Futbol mu, basketbol mu derken?"

"Ne bileyim," diye mırıldandı Alyss. Burnuna dolan duman ve şeker kokusu, tüylerini diken diken etmişti. Âdeta o, âşık olmadığına kendini ikna etmeye çalıştıkça beyni daha da isyan ediyordu buna ve daha da âşık oluyordu karşısındaki adama. Kehribar irislerini inatla gri gözbebeklerine kaldırmadı ve aklına gelen ilk bahaneyi sunuverdi. "Şimdiye dek tanıdığım neredeyse tüm erkekler ikisinden biriyle amatörce de olsa uğraşıyordu."

Genç büyücünün yüzündeki sırıtış bunun karşısında iyice genişlemişti. Kendisinden kısa olan kızın kehribar gözleriyle temas kurmak istese de, Alyss'in başını kaldırmayacağını fark ederek çabasına son verdi. "Öyle mi?" diye mırıldandı geri. İşaret ve baş parmağıyla kibarca kavradı onun çenesini. "Şimdiye dek kaç erkek tanıdın ki?"

Alaycılıkla çıkan sesi, yüzündeki adi sırıtış ve gri irislerindeki muzır ışıklar; Alyss'in utancını okyanustaki haşin dalgalar misali alıp götürmüştü akıntıyla. Hızla başını kaldıran kız, öz güvenle kıstığı kehribar gözlerini karşısındaki oğlanınkilere dikti ve kaşlarını kaldırdı. "Benim cazibemi küçümsüyor musun, Black?"

Bocalama sırası, Sirius'a geçmiş gibi görünüyordu. İşte buydu onu heyecanlandıran kız: Öz güvenli, soğukkanlı, cesur. Kaşları hafifçe çatıldı ve yakışıklı çehresine şüphe hâkim oldu. "Hayır," dedi sol kaşını kaldırarak. Yüzünün birkaç santim ötesindeki kızın gülümsemesine takıldı bakışları. "Belki de sadece sorunun cevabını öğrenip, önlem almak istiyorumdur."

Son derece aşina oldukları bir sessizlikti bu. Her ikisi de birbirlerinin gözbebeklerinin içine, en derinine bakıyor; söyleyebilecekleri ancak söylemedikleri binlerce sözcüğü zihinlerinin gerisinden geçiriyorlardı. Çenesindeki parmakların sıcaklığını tadıyordu Alyss ve burnuna dolan yaseminle ardıç kokusunun tadını çıkarıyordu Sirius.

Asırlar gibi gelen dakikalardan sonra, ellerini cebine yerleştirerek birkaç adım geriledi genç adam. 

"Benim bu çevrede yaşayan amcama uğrayıp bir merhaba demem gerek. Yüksek ihtimalle akşam yemeğine dönmüş olurum, tamam mı? Beni merak etmeyin."

𝐒𝐖𝐄𝐀𝐓𝐄𝐑 𝐖𝐄𝐀𝐓𝐇𝐄𝐑, 𝘴. 𝘣𝘭𝘢𝘤𝘬Donde viven las historias. Descúbrelo ahora