ACISIYLA TATLISIYLA

56 5 0
                                    

Hayat bizi yoğurdu deriz çünkü yaşadığımız sürece dersler alırız ve hayat okulunu bitiririz garip olan şudur : Dersler biterse hayatta biter. Biz hem dersten hem de hayattan çıkmış oluruz demek ne demektir? Şu şekilde açıklarım : Tıpkı yemek gibi düşünün, bütün malzemeleri hazırlar ocağın başına geçeriz. Tıpkı hamile kadın gibi, karnındaki bebeği için düzenli beslenir, yürüyüş yapar, bebeğin eşyalarını hazırlar ve bebek doğar tıpkı ocaktaki malzemelerin kavrulması gibi şimdi evi tencere gibi düşünelim. Tencere ocakta pişerken anne, baba ve bebekte yıllar içinde evde pişerler sonra yemek sofraya gelir en keyiflisi de şimdi ki zamandır tıpkı çocuğumuzu büyütüp evlendirip onun çocuklarını sevmek en büyük zevk ve mutluluktur bir anne, baba için; Görevlerimiz bitmiş midir? Hayır sadece biraz azalmıştır, dersler ise hiç bitmez çünkü hayatımız devam ediyordur acısıyla tatlısıyla.

Oya kaç gündür hiç yataktan çıkmıyor düşünmekten ağrıyan başını yastıktan kaldıramıyordu. Evinin perdelerini açmıyor, bahçesindeki çiçeklerini sulamıyor, alışverişe gitmiyor ve onu kimse görmüyordu çünkü evinin ışıklarını bile yakmıyordu. 

İki gündür çıkmadığı yataktan zorlukla kalkan Oya banyoya gidip yüzünü yıkadı havluyla yüzünü kurularken aynaya baktı, baktı fakat ona aynadan bakan kadını tanıyamadı. Her zaman yaşından genç gösteren Oya şimdi yaşından kat kat yaşlı gösteriyordu. Tekrar çeşmeyi açtı yüzüne avuçlarına aldığı suyu vurdu da vurdu fakat buda fayda etmiyordu sonra mutsuzluğunu yıkamaktan vazgeçti kurulayıp yüzünü mutfağa gitti ''En basit ne yiyebilirim'' diye düşündü buzdolabını açtı bir tane kalmış yumurtasını pişirdi iki bardaklık çay demledi masaya oturdu karnı kaç günlük açlıktan guruldayıp duruyordu, yumurtasını ve ekmeğini koydu mutfak dolabını açınca kendi bardağının yanında Marzo'nun bardağını görünce birden yüreği coştu koşarak yatak odasına gitti iyice bir ağladıktan sonra tekrar masaya oturdu. Marzo'nun bardağını ve tabağını da masaya koydu, bölüp ağzına attığı ekmekler sanki çiğnedikçe de ağzında büyüyüp kocaman oluyor boğazına diziliyordu. Perdelerini açtı fakat dışarıya bakamıyordu çünkü yoldan Marzo gelecek zile basacak Oya da koşarak kapıyı açacak boynuna sarılmamak için kendine hakim olacak ve sadece her akşam bu adamın eve gelmesi bile yeter diye şükredecekti fakat şimdi bu da yoktu.  

Oya'nın perdelerinin açıldığını gören bir kaç tane meraklı komşu ona misafirliğe gelmişti. O evin içinde yerde oturmuş dedikodularını duymamak için iki işaret parmağını kulaklarına tıkamış onların kapısından gitmelerini bekliyor beklerken de sabır duası çekiyordu. ''Ya Allah, Ya Muhammed, ya sabır, ya selamet '' kapı açılmayınca bir kadın bahçeye girdi ve ellerini gölge yaparak cama burnunu dayayıp içeriye baktı fakat dolabın en görünmeyen köşesine saklanan Oya'yı göremedi ve hep birlikte oradan çıktılar sonra biraz daha dedikodu ederek geldikleri yoldan yürüyerek gittiler. Misafiri seven Oya bundan sonra bir kaplan olmaya karar verdi ve kimsenin onu bir daha üzmesine izin vermeyeceğine kendine söz veriyor fakat buna engel olamıyordu.

Oya ayağa kalktı ve doğruca acının başladığı yere gitti, Marzo'nun odasının kapısını açtı daha onun parfümü oradan çıkmamış mis gibi Marzo kokuyordu peki birkaç günde bu aşk acısı Oya'nın kalbinden çıkar mıydı? Herkesin merak ettiği oysa onun elleyebildiği ışıklı masaya baktı parmaklarıyla sevdi onun sandalyesine oturdu kalemini eline aldı yazıyormuş gibi yaptı sonra dayanamadı kolunu masaya koyarak yüzünü oraya kapatıp ağlamaya başladı birden başını kaldırıp gözyaşlarını sildi onun yatağına oturdu yastığındaki mis gibi kokuyu içine çekti ''Şimdi senin yastıklarını yorganlarını kim yıkayacak'' dedi tekrar ağlamaya başladı.

Sütün yanan ocakta devamlı taşması gibi Oya'nın yüreği de kabarıp kabarıp gözlerinden taşıyordu. Biraz düşündü onu en çok ne yapmak rahatlatıyordu; hemen ocağa sıcak bir su koydu içine sabun attı ve mutfak dolaplarını temizlemeye başladı. Marzo'nun ne kadar eşyası varsa onun odasına koydu ve arkasına bile bakmadan oradan çıktı ve mutfağını o gelmeden önceki haline getirdi şimdi ise sıra hayatını bu hale getirmeye gelmişti. 

Oya bu sabah erkenden kalktı saçlarını taradı tokasını taktı önlüğünü bağladı kendine güzel bir kahvaltı hazırladı bütün evini yenilemeye karar verdi. İlk önce bankaya gitti parasını çekti çantasına koydu, kafasında bin bir düşünce vardı. Bir genç yanına geldi ''Abla bana biraz para verir misin? dedi. Oya o gencin eline yüzüne, üstüne başına baktı bu genç erkeğin üstüne giydiği şeyler biraz çamurlu biraz da eski gibi duruyordu fakat tıraşını olmuş temiz bakımlı bir yüzü vardı. Oya bu gencin niyetini anlamıştı hemen oradan uzaklaşmak istedi fakat bu uyanık genç onu itip yere düşürdü ve çantasını alıp bir işaretiyle yanına gelen motora binerek oradan kaçtı. Oya düştüğü yerden kalkmadan yalnızlığına, kimsesizliğine, zayıflığına ağlıyordu etrafına toplanan insanlar ise onun giden çantası ve parası için ağladığını sanıyordu. Kadınların ellerinden tutarak kalktı kimseden şikayetçi olmadı bir taksi tutup evine geldi sonra evdeki parasından taksiciye vererek yolladı. 

Oya bu akşam ışıklarını yakmak için düğmeye uzanınca kaç gündür gözünün görmediği takvimine baktı. ''Tam bir hafta olmuş Marzo gideli hiç geçmez dediğim günler nasıl da geçmiş dedi ve yüreğindeki acıyı unutmak için oldum olası yaşamaya karar verdi sonra aklına cep telefonu geldi onunda şarjının bittiğini gördü fişe taktı. Evdeki çiçeklerini bu gece suladı bahçesini ise yarın sabah sulamaya karar verdi. Oya için yüreğindeki yara kanasa da acı ve ızdırap içinde günler geçse de hayat her şeye rağmen devam ediyordu. Marzo'yu ne zaman özlese, onun özlemini sadece odasına gidip onun eşyalarına dokunarak, bakarak ve onun odasında ağlayarak geçirebiliyordu.

Yatmadan önce cep telefonunu fişten çekti açıp kimler aramış diye baktı. Nergis yirmi kere aramıştı fakat Oya onu tekrar aramak istemedi. 

-Canım arkadaşım mutlu olmak senin de hakkın oralarda mutlu ol seni seviyorum dedi ve telefonundan  onunla birlikte çekildikleri resimlere baktı ve onu öptü öptü sonra başka arayanlara baktı. 

-Allah'ım dört kere kızım aramış bir şey olmamıştır İnşallah dedi çarpan yüreğine hakim olmaya çalışarak.

-Alo Nermin beni aramışsın kızım ne oldu kötü bir şey yok dimi?

-Anne sen neden telefonunu açmıyorsun neredeyse arabayla oraya gelecektim  bak senin için işten izin aldım, kötü bir şey yok mu ben sana soracağım dedi sesini yükselterek. Orhan hemen karısının elinden telefonu aldı ve konuşmaya başladı.

-Anneciğim nasılsın iyi misin?

-İyiyim oğlum telefon elimden düştü tamire verdim de bu gün aldım. Beni merak etmeyin iyiyim, siz nasılsınız?

-Müjdemi isterim anneciğim şimdiden küçük patikler, yelekler örmeye başlayabilirsiniz çünkü küçük torununuz yola çıktı geliyor. Nermin hamile.

-Çok çok sevindim oğlum örerim tabi canımın canı torunuma ayy yüreğim pır pır oldu şimdi dedi Oya bu sefer ise gözlerinden mutluluk için yaşlar akıyordu. Telefonu kapatınca küçük bir ip çıkardı ve şişlerini eline alıp önündeki sehpaya yeni kırmızı çiçekler açmaya başlayan begonyasını koydu ve patik örmeye başladı kendi kendine de arada konuşuyordu. 

-Oyacığım tekrar yalnız hayatına devam etmeye başladın bak hem yaşam acısıyla tatlısıyla devam etmiyor mu zaten dedi. Kalbinin yarısı acılardan çöl olsa da, duyduğu bu mutlu haberden sonra kalbinin diğer yarısında yeni açmaya başlayan tomurcuk güller vardı. 

Bir İtalyan'la Aşk ( KİTAP OLDU )Where stories live. Discover now